1 Mayıs 2009 Cuma

1 Mayıs gazetecinin bayramı değil

Taksim'deki 1 Mayıs gösterilerinin, çatışmaların yerini bu kez Ankara Sıhhıye Meydanı'ndaki çatışmalar aldı. Televizyon kameraları Ankara'ya dönmüş durumda. Günün bilançosu açıklanıyor: 103 gözaltı.

"1 Mayıs işçinin, emekçinin bayramı" diye coşmak istiyorum ama her bayram gününde olduğu gibi üzgün, süzgünüm. Günlerdir, "1 Mayıs, Taksim'de kutlanır mı, kutlanmaz mı" diye tartışan, bugün de "İşte 32 yıl sonra işçiler Taksim'de" diyen medya, kendi işçilerini kafadan 'kayıp' sayıyor bir kere. Ofisteyim ve fiziken çalışıyor görünüyorum. Aaaah, kafamı da bir yerlere gönderemiyorum. Ruhum da hapsolmuş hissinde. 1 Mayıs, gazetecinin bayramı değil, o kesin. Mutlu olmak için iyi bir nedenimiz var yine de: "Üzerlerine tazyikli su sıkılsa da, polis saldırısına mağdur kalsalarda işçiler meydanlarda."

Yine Tolga geldi yanıma. "Ne yapıyorsun sen" dercesine, elini ve kafasını sallıyor bana. Yine, "boş işlerle" uğraştığımı düşünüyor o da kesin. Benim, Türkiye'den bihaber yabancı diplomat arkadaşlarım da aramaya başladı tek tek: "Aaa Hilal, çalışıyor musun. Hiç normal değil..." Kızmayacaktım ama kızıyorum: "Bizim ülkede normal tanımı farklı. Biraz okuyun, çizin. Sonra konuşalım."

Hiç yorum yok:

Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...