Taksim'deki 1 Mayıs gösterilerinin, çatışmaların yerini bu kez Ankara Sıhhıye Meydanı'ndaki çatışmalar aldı. Televizyon kameraları Ankara'ya dönmüş durumda. Günün bilançosu açıklanıyor: 103 gözaltı.
"1 Mayıs işçinin, emekçinin bayramı" diye coşmak istiyorum ama her bayram gününde olduğu gibi üzgün, süzgünüm. Günlerdir, "1 Mayıs, Taksim'de kutlanır mı, kutlanmaz mı" diye tartışan, bugün de "İşte 32 yıl sonra işçiler Taksim'de" diyen medya, kendi işçilerini kafadan 'kayıp' sayıyor bir kere. Ofisteyim ve fiziken çalışıyor görünüyorum. Aaaah, kafamı da bir yerlere gönderemiyorum. Ruhum da hapsolmuş hissinde. 1 Mayıs, gazetecinin bayramı değil, o kesin. Mutlu olmak için iyi bir nedenimiz var yine de: "Üzerlerine tazyikli su sıkılsa da, polis saldırısına mağdur kalsalarda işçiler meydanlarda."
Yine Tolga geldi yanıma. "Ne yapıyorsun sen" dercesine, elini ve kafasını sallıyor bana. Yine, "boş işlerle" uğraştığımı düşünüyor o da kesin. Benim, Türkiye'den bihaber yabancı diplomat arkadaşlarım da aramaya başladı tek tek: "Aaa Hilal, çalışıyor musun. Hiç normal değil..." Kızmayacaktım ama kızıyorum: "Bizim ülkede normal tanımı farklı. Biraz okuyun, çizin. Sonra konuşalım."
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Öne Çıkan Yayın
Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük
Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...
-
Bunu herkesin hissettiğine eminim artık. Herkes kendini bazen çok yalnız hissediyor. Hatta bırakılmış, unutulmuş. Sonra herkes yine de...
-
Güneşin sırtımıza yumuşak masajlar yaptığı bir Pazartesi öğle sonrasında Central Park’ta çimlerin üzerindeydik. New York’un kalbi gibi duran...
-
Ankara’da görmeyen kalmadı, kaldıysa da bir süre ağır mutsuzluk yaşayacak. Tabii, derin derin bakabiliyorsa gökyüzüne, kuşların sesinde...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder