21 Şubat 2014 Cuma

En güzel Shakespeare



,,,“Hayaller daha zengindir kelimelerden
Kelimeler gerçekliğiyle övünürken, hayaller etrafı süsler.
Servete kıymet biçen dilencilerdir yalnızca
Benim aşkımsa ölçülemez tüm servetlerin yanında…”

Bu dizeleri bu kez okurken içimde kabaran gurur duygusunu yaşadığım için yeryüzünün en mutlu insanlarından biri olduğumu söylemek zorundayım. Hayatın içinde yol alırken, benim de ona katkıda bulunduğumu bilmenin anlamı kalbimi sardıkça sardı. Ben de işe yaramışım. Dişe dokunur, elle tutulur, gözle görülür bir şey yapmışım dünyada.
 
Sözün özünü yazıp, kayıtlara geçiriyorum: Ezgi Ovat çevirdi. William Shakespeare’in bütün eserlerini Ezgi Ovat çevirdi. Romeo ve Juliet’i, Kral Lear’i, Othello’yu, Macbeth’i, Julius Caesar’ı, Soneler’i…..
Shakespeare’in soneler ve şiirleri ilk kez bu kadar geniş kapsamda Türkçe’yle buluştu, dudaklardan dökülmeye başladı.

 ,,,,” Bak bana, kor ateş görürsün içimde
Gençlik artık çokça kül, biraz duman
Sanki ölüm döşeği gibi yatar üzerinde
Tutuşturan alevle tükenip vadesi dolan.
Bak bana, bilirsin: ayrılık yakın;
Baktıkça büyür, güçlenir aşkın.”

Shakespeare’i  anlatacak söz kaldı mı, çevir çevir oku.  Ezgi Ovat; Türkçe’nin ne kadar cesur olduğunu, yenilmezliğini, gücünü Shakespeare’in bütün eserlerini çevirirken en ince ayrıntısına kadar ortaya koydu. Romeo ve Juliet’i  yeniden okurken, aşkın büyüsünden bu kez farklı şekilde dönecek başınız. Kalbiniz, çok tanıdık atacak: Sizden biri olacak tüm dizeler.

Bana Shakespeare’in dizelerini böylesine kutsal anlamlarla sunduğu için Ezgi Ovat’a ne kadar teşekkür etsem az. Siz de ‘İtalik Kitaplar’dan çıkan Shakespeare eserlerini okuduğunuzda bana çok teşekkür edeceksiniz eminim. Ezgi Ovat’a verdiğim destek için ne kadar eminsem, okurlarımdan da o kadar eminim. İşte size, küçük bir parça daha:

 …..”Gel, gece. Gel, Romeo.
Gel, gecemin gündüzü.
Gecenin kanatlarıyla gel.
Gel, sevgili. Gel, siyah kirpikli gece.
Romeo’mu ver bana. ….. “
 

Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...