4 Ekim 2017 Çarşamba

Bak da gör, duy da hisset : Şehriyar Cem

Bencilliğin, iticiliğin, bilmezliğin, görmezliğin kol gezdiği dünyamızda bazen başka bir yere ışınlanıyorum. Hayatımızın üstünden geçen imkansızlık kuşlarının birden daha bir özgür olduklarını duyumsuyorum. Her şeye, herkese ters gelecek olsa da, bir adamın konuşmasından çarpıcı notlar alıyorum:

Olmayan, olması imkansız şeyler beni doğrudan ilgilendiriyor. Hayal gücümle, olmayan bir şeyi belgeliyorum. Planlı hareket etmiyorum. Ortaya, zoraki bir şey çıkarmıyorum. Ve kimi gözler; bakan gözler, aradaki farkı görüyor.

Benim his dünyası geniş okurlarıma “Kim bu adam” sorusunun yanıtını vermeden önce, onun beni üzerinde uzun uzun düşünmeye iten ve sonrasında da hayata dair umutlandıran konuşmasından bir iki satır daha paylaşmak istiyorum:

İnsanların kendileriyle barışmalarını sağlayacak formülleri bir an önce bulmalarını bekliyorum. Bulsunlar ki, rahatlasınlar. Egolarıyla var olsunlar ama egoist olmasınlar.

Belki düz, belki klişe gelebilir ama bu sözler raylarda nasıl bir hızla gittiği çok da çözülmeyen hayat treninde bir vagondan diğerine pat diye geçtiğini bir saniye olsun durup da düşünenler için altın değerinde. O yüzden egoist misin, değil misin, neden saçmalıyor, neden yalpalıyorsun bir daha düşün ey sevgili okur. Gel seni egosuyla barışık bir Cem’le tanıştıracağım: Ressam Şehriyar Cem’le…

Her zaman çok güzel resim yaptığını, babadan şanslı olduğunu, heykel okuyup da üç boyutlu düşünmeyi öğrendiğini, kendini yenilemekten hiç vazgeçmediğini açıkça söylüyor Şehriyar Cem. Açıkça söylediği başka şeyler de var: Türkiye’de sanat, resim, müzik eğitimi gereksiz görülüyor. Mesleği ressam olan bir adama at gözlüğüyle bakılıyor. Sanat; meslek olarak görülmüyor. Sanatçı sefil olmalıdır algısı dalga dalga yayılıyor. Dünyada da böyle ama Türkiye’de daha çok. Toplum sanatçıya sadist yaklaşıyor. Sanatçıya acıyorsun ve ona para veriyorsun, egonu tatmin ediyorsun. Oysa ki, sanatçıya büyük bir hayranlık duyuyorsun. Onun bir şeyler yarattığını görüyorsun. Sonra da, ‘ben sanatı destekliyorum’ diyorsun.

Duy bunları sevgili okur. Duy ki; sonra egonla daha rahat yüzleş. Konumuz sanat elbette ama bakın bu egolar bizi nerelere, nerelere götürüyor. Resmin içine doğan, babasını örnek alan ve resimle hayat bulan bir sanatçı, ciddi bir toplum eleştirisi getiriyor. Bir yandan tablolarıyla haşır neşirken, bir yandan toplumun üstüne derin bir büyüteç tutuyor. Şehriyar Cem, toplumun ruhunu öyle iyi okumuş ki; yaptığı soyut resimlerin her birinde canlı bir organizmaya dönüşen hayal gücünün yansıması var. “Soyut sanat anlatılamaz” diyor ama soyutla hayal gücü arasında doğrudan bir bağlantı kuruyor. Hayal gücü soyut mu, soyut. Ama ne kadar da bildiğimiz bir gerçek değil mi sevgili okur. Öyleyse, dön bir daha bak şekillere, seslere, renklere ya da düşlere…

O çok uzaklara gitmeye kararlı ama ben Şehriyar’la bir kez daha karşılaşacağımı hissediyorum. Bu hissim aklıma geldiğinde de baktığım, duyduğum, konuştuğum her şey üstünde bir kez daha durup kafamda yeni kurgular yaratmak istiyorum. İnsan böyle yapınca daha çok içten, daha çok coşkulu olabiliyor. Yeteneğine güvenen de, üretebiliyor. Sanat mı, hayat mı konuşuyoruz ? !  Biraz kafamız karışmış gibi olabilir ama her şeyde biraz hayat, hayatta da çok şey olduğuna göre kafamızın karışmasında bir sakınca yok. Şehriyar’ın hayal gücüyle yüklenmiş tablolarıyla tanışmadıysanız, cesaretiniz varsa tanışın. Tanışın ki; hayatınızı içten içe bir duyumsayın. Güzel oluyor, hem de çok güzel oluyor. Meraklısına Şehriyar’dan sanata ve hayata dair bir iki cümle daha:

Sanatçı zaman ve içinde bulunduğu konum içerisinde kaçınılmaz olarak değişim ve ilerleme göstermeli. Sürekli ayni şeyleri tekrarlamanın ve bildiğini okumanın yaratıcılık sıfatı altında bir anlamı yoktur.
Sonuç olarak sanatçı değişmek zorundadır; fakat bu değişim herkes tarafından yadırganır. Seyirci kendine tezat bir durum içinde sanatçının hem yenilikçi olmasını, hem de zaman içinde değişmeden hep aynı yaklaşımlarda bulunmasını arzular. Kısacası hem sanatçı hem de seyirci kendi güvenli alanının dışına çıkmak istemez. Bu güvenli alan ise sanatın devinimini durdurup onu anlamsızlaştırır.


Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...