27 Temmuz 2009 Pazartesi

Sami'yle müzik


Ankara'nın en muhteşem iki DJ'inin kimler olduğunu, Hilal'in Notları'nı okuyanlar zaten biliyor. Yeni okurlar için tekrarlayalım: Sami ve Neşet. Bizi kavurucu yaz sıcağı ve içimizdeki müzikle başbaşa bırakıp, hayat coşkusunun doruğa ulaştığı partilerine kısa bir ara veren yeryüzünün bu özel iki insanının yokluğunda yaşadığımız "Ne dinlesek" derdine çareyi buldum. Çare yine onlarda. Bakın, muhteşem Sami "Hilal'in Notları" okurlarına özel bir sürpiz yaptı ve yakışıklı parmaklarıyla nefis bir yazı yazdı. Haftanın her gününe müzikle hayat verdi, renk kattı. Bu hafta çok şanslıyız, her gün Sami'nin belirlediği şarkıları dinleyip, mutlu olacağız. Müsaadenizle bu dünya iyisi DJ'e kocaman bir teşekkür edip, onun bana gönderdiği enfes 'müzikli yazı'yı beğenize sunuyorum.

Müzikli yazı
Pazartesi : Her Pazartesi düşünmez miyiz, “Keşke bugün de tatil olsaydı”? Tatilin en kötüsü bile çalışma gününden iyidir düşüncesiyle, hani öğlenlere kadar uyusaydık, ya da tabiata atsaydık kendimizi, ardından sosyal ortamlarda iki kadeh bir şey içseydik, sonra belki bir film, belki bir konser olsaydı programımızda dediğimiz gündür bu gün. Ama hayırrrrrrrrr. İşte bu gündür herşeyin başlangıcı, unutmayın Eski Ahit’e göre Tanrı’nın enerjisi bugün girmeye başladı eşsiz dünyamızın ruhuna.
O zaman gri Pazartesi için; “Natalie Merchant”dan “Carnival” dinliyoruz. New York’lu romantiğin şarkısında, o güzel sesin yanısıra şarkı arka planındaki Tanrısal enerjiyi hissedeceğiz.
Salı : İkinci gün... Yine sabah erken kalkma, yine o yenilmez işe koşma, masanın başına oturma motivasyonu... Pazartesi akşamı şarap, fazla kaçtıysa, biraz mide ağrısı ve susuzluk hissiyle sert ekspressodan alınan ilk acı yudum....Çalışmak lazım, çalışmak!
O zaman sarı Salı için; “Placebo”dan “English Summer Rain”i dinleye dinleye yola devam edeceğiz ve sözlere pek ehemmiyet vermeyeceğiz. “Always stays the same / Nothing ever changes / English summer rain seems to last for ages”...Sonuçta Salı’lar gider, Salı’lar gelir….
Çarşamba:
Güzel gündür. Anglosaksonlar 'Hump Day' derler bizim Çarşamba'mıza. Yani kambur gün. Yani Çarşamba bittiğinde kambur aşılmış olur. Eee sonuçta herkes haftasonunu çekmiyor mu artık, eline geçirdiyse ipi, urganı, halatı?
O zaman turuncu Çarşamba için; günün öğleden sonrasına yakışan “Sade”den “Kiss Of Life”dır. Akşamına biraz sert gidecek olsa da, birkaç doz “Reamonn”dan “Starting To Live” ya da yine aynı gruptan “Starship” sizi kendinize getirecek, haftanın kamburunu aşmak üzere olduğunuza sizi inandıracaktır.
Perşembe: İşte, arada kalmış, hafiften itilmiş, değerini bulamamış bir gün. Cuma'nın arifesi, Çarşamba’nın mirasyedisi. Hump Day aldatmacasına kanıp kalenizin dışında biraz dolaştıysanız, biraz da şarap eşlik ettiyse size, buyrun Fars usulü bol şekerli çaya benzeyen Perşembe'ye. Hani bol şekerden çayın tadını alamadığınız, çay olmasa bu kadar şekeri bünyenize nasıl ekleyecebileceğinizi defalarca tarttığınız şekliyle, yerine uymayan Perşembe’ye hoşgeldiniz.
O zaman mor Perşembe için; Her bulunduğu ortama son derece yakışan uçarı İsveçli “Jay-Jay Johanson”dan “Anywhere Anytime” dinleyin bütün gün. Amaa, gece kapanışı “Parov Stellar”dan “Powder” ile yapmadan önce... Ne de olsa bugün mor; hani uçarı, umarsız ya da ne bileyim, dikkatsiz falan…
Cuma: İşteeeeeeeee, haftanın çalışma haftası ya da tatil haftası olduğu fark edilmeden neşe ve istekli yaşanan yegane gün. Hatta “kutsal” Cumartesi’den bile iyidir Cuma. En karakterli gündür, asla yarı yolda bırakmaz insanı, bilirsiniz güvenilir gündür. Akşamı bir başkadır, hele bir de yaz mevsimindeyse…
O zaman turkuaz Cuma için; öğleden hemen sonra karizmatik delikanlı “Bon Jovi”den “Have a Nice Day” ile bir giriş yapın. Gün batımında bir İtalyan harikası olan “Eros Ramazzotti”den “La Aurora” dinleyin bence. İtalyanca'nın yürek yakan vurguları ile söylenmiş güzel aşk şarkısı bu saatin en iyi gideni olabilir. Kırmızı İtalyan şarabı yanında güzel gidecektir. Kapanış şarkısı dinlemeyin, hatta kapanışı yapmayın bile...
Cumartesi : Ve evet, evet, evet, dünyanın her yerinde kutsal gün… Bakın Tanrı bile işini bugün itibariyle bitirmiş. Siz de öyle yapın. İşle güçle ilgilenmeyin, gurmelik yapın, degüstatörlük yapın, DJ’lik yapın, ne biliyim iş olmasın da ne olursa olsun, tekrarını yapın. Akşamında gönlünüzden ne geçiyorsa onu yapın, sosyal kelebek olun, aşık olun, evde bizim çocuklarla biralı - patatesli bilgisayar oyun partileri yapın, ya da sevdiğinizle birlikte patlamış mısırlı - kolalı bir romantik komedi gecesi yapın...Ama her ne yaparsanız yapın, bu günü asla müziksiz geçirmeyin, asla… Çünkü müziğe en çok yakışan gün cumartesidir.
O zaman kırmızı Cumartesi için: Sabahında “Blues Traveller”dan “Hook” parçasını alın bence listeye, biraz Peter Pan ya da Tinkerbell gibi hissetmemek için hiçbir neden yok. Öğlene biraz ciddileşin ve eski, çok eski “Blondie”den “Call Me”yi alın gündeme. Hani bu akşam için arayacak mutlaka ama mutlaka biri vardır. Gece çıkmadan önce asla ve asla blues dinlemeyin, en güzel gömleğinizin bile kusurlu görünme ihtimali artar. O nedenle dışarı çıkmadan hemen önce “Jamiroquai” CD’sini koyun ve “Love Foolosophy” deyin, geceye en iyi bu hazırlar sizi. Eeee artık gittiginiz yerde Latin, Rock, Electronica, Dance, Pop ne dinlerseniz onu zaten siz kontrol edemeyeceksiniz, hayatımızda bir çok şeyi kontrol edemediğimiz gibi. Ama eve döndüğünüzde, yatmadan önce Portishead’in müthiş güzel vokali, güzel kadın “Beth Gibbons”dan bir yudum “Lonely Carousel” sizi uykuya daha rahat götürecektir.
Pazar: Hmmmmm... Bazıları için uyku kokan, bazıları için uçurtma ya da trekking lideri peşinde oksijen zehirlenmesine yol açan, bazıları içinse brunch ve sinemaya gidilen gün olan o kutsal gün. Bugün de iş yok, ne olsa ertesi gün fazlası ile var. Bence uyuşmalı, hatta siestalar sokmalı araya. Akşamı en çabuk gelen gündür Pazar, nedendir bilinmez….
O zaman yeşil Pazar için : Benim yetiştiğim evde klasik müzik çalardı Pazar sabahları, güzel olurdu, huzur hissederdim. Chopin ya da Tchaikovsky iyi gidecektir. Cumartesi gecesi abartılı, orantısız geçtiyse başağrısına da yardımcı olabilir bu seçim. Ama arkasından modern zamanlara dönülmeli ve kahvaltıya mutlaka bir “Dean Martin”den “Sway” ile girilmeli. Hatta sevdiğinizle birlikte pijamalar içinde sway de deneyebilirsiniz. Yalnızsanız, boşverin gitsin, sadece dinleyin. Akşamında sakin bir şeyler dinlemekte fayda var. Bence “Leonard Cohen”i abartmayın çünkü Pazartesi’ye intibakta güçlük çekebilirsiniz.

Aslında her günün bir rengi var bende. Sizde de vardır mutlaka, o güne ait aklınıza ilk gelen rengi düşünün o gün boyunca. Göreceksiniz günler renkli, anlamlı. Yeter ki siyah günler en az olsun hayatımızda. Ve giden günler gelmiyor geriye, yaşanmalı doya doya. Yaşanmalı müzikle, müzikle ve müzikle...

3 yorum:

altan dedi ki...

Evet seninde son satırlarıda dediğin gibi ....
Ve giden günler gelmiyor geriye, yaşanmalı doya doya. Yaşanmalı müzikle, müzikle ve müzikle...

derindenizbaligi dedi ki...

benim için:
pazartesinin rengi lacivert; salı bordo; çarşamba lila rengi; perşembe turuncu; cuma turkuvaz; cumartesi çimen yeşili; pazar pembedir.

altan dedi ki...

Ayşe sen şimdi bu yazını lacivert gününde'mi! yazmayı tercih ettin.. ::))
Pek güzel olmuş..
O zaman seninle turkuaz günü akşamı “Bon Jovi”den “Have a Nice Day” ile bir giriş yapalım. Ardından bir İtalyan harikası olan “Eros Ramazzotti”den “La Aurora” dinleyelimmii.. :))

Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...