14 Temmuz 2009 Salı

İçimizi kararttın be Hristofyas


Ortadoğu ve Hazar doğalgazını Avrupa'ya taşıyacak Nabucco Projesi'nde dün hükümetlerarası anlaşmayı imzalayan Başbakan Tayyip Erdoğan, bugün KKTC lideri Mehmet Ali Talat'la görüşüyor. Nabucco'yla gazlanan Erdoğan'ın, kördüğüme dönüşen Kıbrıs sorununda Türkiye'yi nereye taşıyacağı gerçekten merak konusu.

Dün ben Nabucco'yla uğraşırken, Talat Çankaya Köşkü'nde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le beraberdi. Sonra da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'yla gece mesaisi yaptı. 3Eylül 2008'de, Rum lider Dimitris Hristofyas'la başladığı kapsamlı çözüm müzakerelerinde gelinen aşamayı bir bir anlattı Gül ile Davutoğlu'na Talat. Kıbrıs'ta tüm klişeleri yıkarak başbakanlık yaptığı dönemde sadece benim değil tüm Avrupa'nın, tüm çözüm yanlılarının, 'yes be annem'cilerin gönlünü fetheden Talat'ın, Hristofyas'la sürdürdüğü müzakerelerin ardından moralinin nasıl olduğunu merak etsem de, onunla konuşmayı değil konuştukları kişilerle temas kurmayı tercih ettim. Kafamdaki 'parlak, zeki ve devrimci Talat' imajını kırmamaya kararlıyım. Her ne olursa olsun, Talat hep 'özgürlüğün, çözümün, demokrasinin, anlayışın, diyaloğun ve de aşkın' sembolü olacak. Avrupalı bir diplomat arkadaşımla bir gün Kıbrıs sorununu tartışırken konu Talat'a gelmiş, benden bir "I love Talat" sesi çıktığında, o da "Noooo, he's my Talat" diyerek hislerime ortak olmuştu. Neyse, yeryüzünde Talat'a karşı duyulan sevgi ayrı bir yazı konusu. Evet, bir gün de Talat'ı neden sevdiğimi yazmalıyım. (yaşasınnn)

Müzakerelerde sürekli ipe un seren, "yok ben takvim istemiyorum", "eşit siyasi haklara sahip, yeni bir ortaklıktan ne kastediyorsunuz" diye sürekli, çözüm parametlerini sallayan Hristofyas'ın sadece Talat'ın değil, Kıbrıs sorununa canla-başla asıldığını söyleyen AKP'nin de canını fena halde sıktığının farkındayım. Artık, iş çığrından çıkmış durumda. "Çözüm olsun, lütfeeeen" diye bağıran çaresiz iç sesimi, yatıştıran hırslı bir Türk diplomat sesi oldu. Telefonda "Bu Hristofyas'a sıkı bir kırmızı kart göstermenin zamanı geldi. Üzülme sen" diyordu.

Peki, nasıl kırmızı kart gösterilecek. Bu Kıbrıs işinde pirinci kim ayıklayacak. Müzakarelerden yorulan ve sıkılan Türkiye ile KKTC, bu yıl sonunda bir referandum yapılıp, bu pirincin ayıklanmasında karar kılmışlar. Yılsonu bu iş ya biter, ya biter. Ya da bitmez. Kıbrıslı Türkler, adada izolasyon altında, Rumların gölgesinde, Türklerin kalbinde yaşamayı sürdürür. Ne acı değil mi? Avrupa da çaresiz, ABD de çaresiz, Türkiye de çaresiz, KKTC de. Ve AB, Rumların temsiliyetiyle Kıbrıs'ı bağrında taşıdığını zanneder.

Sabah sabah içimi kararttın ya Hristofyas, tanrı senin de içini karartsın. Sen de AB'nin koynunda üvey evlat ol. Ne olursan ol, yine gelme KKTC'ye. Yine gelme Türkiye'ye.

Hiç yorum yok:

Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...