12 Haziran 2009 Cuma

Tanrılar çıldırmış olmalı


Kimisi için hep var, kimisi için hiç yok. Belki de en şanslı olanlar onlar. Öyle veya böyle Tanrı kavramını kafalarında çözmüşler, kaldırıp atmışlar hayatlarının bir yerine. Ama kimileri var ki; bir gün Tanrı'ya yakın, bir gün uzak. Bir gün aranıyor Tanrı dünyanın her yerinde, bir gün boşveriliyor. Hep gidip-gelmeler yaşanıyor var'la yok arasında. Ah o gidip-gelme'ler yok mu aah. Bugünlerde etrafımı sardı bu gidip-gelenler.

Birisi kalkmış taa Atlanta'dan gelmiş. Hem de din bilimi okuyor. "Tanrı var mı, yok mu emin olamıyorum. Bu soruyu sordukça da yaşadığımı hissediyorum" diyor. Aftaaaaap sen Hindistan'da doğmuş, dinlerle haşır neşir olmuş bir Hindu'sun, kafan bu kadar mı karışık. Çoook karışık çook..Ama diyorum ki ona, "İyi de, biz nasıl biraraya geldik. Nasıl bu masa etrafında toplandık. Bence bu Tanrı'dan başkasının işi olamaz"...Nasıl olsun ki.

Hindistan'ın Ankara Büyükelçisi Raminder'in güzelim evinin bahçesinde yediğimiz nefis Hint yemekleri sonrasında, kendimizi birden daha güzel bir bahçede rakının, davulun, çiğ köftenin, türkülerin, halayın ve de havai fişeklerin eşlik ettiği bir mekanda bulduk. Benim Hindu annem, babam, erkek kardeşlerim, yaşam koç'um, Gül'üm hepimiz aynı mekanda, aynı masanın etrafında Tanrı'yı konuşmaya başladık. Herkesin kafasında, yüreğinde yaşayan ya da yaşamayan Tanrı imajları çıktı şişeden bir bir. Hepsi de birbirinden çılgın. Kimi rakı içmek istiyor doyasıya, kimi şükredip Hilal'e "Sen iyi ki varsın da, bizi bu cennet mekana getirdin" diyor. Hilal diyor ki, "Tanrılar çılgınsa, biz daha çılgınız. Bu gece bitmeyecek, unutulmayacak.." Tanrıların sarhoşluktan nasıl halaylar çektiğini, davulcuyla tempo tuttuğunu, türkü söylediğini, efkarlanıp iç geçirdiğini söze dökemem. "Nasıl olur yaaa" diye tutturursanız, size "İçinizdeki Tanrı'yı çıkarın, onunla yüzleşin" derim.

"Aftaaap, nerde Tanrıı...." diye soracak oldum, işaret parmağının yukarıyı gösterdiğini gördüm birden. Ama benim elim kalbimin üstündeydi. Yaşam koç'um, güzel Hindu annemizin yanağına dokunuyordu. Hindu annemizin elleri, sevgili Raminder'in dizlerindeydi. Tanrılar hop oturup, hop kalkıyorlardı. Sahi, bizi biraraya kim getirmişti. Benim yaşam koç'um mu, çılgın Tanrılar mı. Zaten yaşam koç'um da çılgın değil miydi. Geldiysek, geldik,,,,Şerefe...O kadar !

Hiç yorum yok:

Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...