6 Haziran 2009 Cumartesi

Genç diplomatlar mutlu


Dedikoduları, kulisleri, komplo teorileri hatta entrikalarıyla meşhur Dışişleri Bakanlığı koridorundayım arkadaşlar. Göz görüyor, kulak duyuyor, parmaklar yazıyor misali. Oysa ki buradaki masaların çoğunda "3 maymun", türlü türlü halleriyle cirit atıyor. "Görmedim, duymadım, bilmiyorum" diyor hepsi aptal aptal. Hişşş, ne iş bu 3 maymun heykelcikleri....Tabii canım, eskidendi bunlar. Şimdi gören, duyan, bilen, konuşan diplomat değerli. Kendi alanlarında başarılı, entrikaya ihtiyaç duymayan, çağın gereklerine göre yetişmiş, düzgün çocuklar, kızlar...

Herkes sessiz sessiz çalışıyor. Bunlar yarın bir sınava girseler, kesin 100 puan alırlar. Bu çalışma azminden bana da lazım ama nerdeee...Ben 3 cips, iki kola alıp ders dökümanlarının yanına ilişir, bir süre sonra da bırakıp bu dökümanları en sevdiğim romanları okumaya başlardım. "Umberto Eco dururken, kim takar iletişim tarihini" diye karşı çıkar ders çalışma moduna, sabaha kadar Eco okurdum. Zihnim daha bir açılır, sınavlardan da geçerdim. Bana 'inek' diyenlere de kıs kıs gülerdim.

Ama baksana şu parlak diplomatlara, bunlar öyle mi. Valla ilgilendikleri konunun en ince ayrıntısına kadar herşeyi biliyorlar. O yüzden onlara geleceğimizi emanet etmiyor muyuz. Onlar çalışacak, ben yazacağım. Yaşasın...! Bugünlerde de pek bir mutlu olduklarını da öğreniyorum. Mutluluk kaynakları da iletişime çok açık, sıcak bir bakana sahip olmaları. Yeni Bakan Ahmet Davutoğlu, yemek saatinde sevgili diplomatlarımız gibi gidiyormuş kafeteryaya onların arasına karışıp soruyormuş "Nedir idealin, ne çalışmak istiyorsun, nereye gitmeyi düşünüyorsun..?" "Aaaa,,,ben de New York'a gitmek istiyorum" diyordum ki, New York'a müsteşar Ertuğrul Apakan gidiyormuş. Müsteşarlık görevi bitince haydi hoop New York'a. "Şanslı adam, umarım New York'taki diplomatlarımızı deliler gibi çalıştırıp, canlarından bezdirmez..!" "No'luyoruz, yapmaz o öyle", diyorum ama....Müsteşar hakkında böyle yorumlar var ne yapayım. Kulaklarım duydu...Peki, yeni müsteşar? Ben Feridun Sinirlioğlu diyorum, o kadar. Kendisine rakip tanımadığım için koridorda adı geçenleri yazmıyorum.

"Sen çok kaldın koridorda, gel otur da çayını iç" diye kolumdan tutan güzel diplomat arkadaşımla öyle bir Dışişleri çayı içiyorum ki, mis gibi..."Valla siz çok mutlusunuz bugünlerde, nedir bu Davutoğlu'ndaki sihir" diyorum...Tek yanıt geliyor odadan: Adam çok içten, çok sıcak...

Hiç yorum yok:

Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...