21 Ekim 2009 Çarşamba

We're back in San Francisco


Kelimeler uçtu, gitti. Sözlüğümü kaybettim sanki. Rotamı, yolumu...Nereden gelip, nereye gittiğimi unuttum. Ama hafızam bir o kadar yeni, yepyeni. Burada, San Francisco’da silbaştan yazılmış bir sözlükle yeniden anlatacağım kendimi ve Amerika’yı.

NewYork’tan 6 saatlik bir uçuşun ardından ulaştığım San Francisco’nun beni çarpacağını, aklımı başımdan alacağını zaten biliyordum. Hazırdım, yeni heyecanlara. Yeni bir şehre. Hazırdım, Batı’ya, California’ya. San Francisco’lu aşklarım Jimmy ve Erkan o kadar çok, o kadar çok anlatmıştı ki. Jimmy burada Amerika’nın tüm karanlığını unutuyor, Erkan sanki kendi İstanbul’unda yaşıyordu. İkisinin de kendi özel dünyaları vardı ve hiçkimse ama hiçkimse onların tavuğuna kışt demiyordu. Burada kışt denilecek tavuklar yaşamıyordu. Burada kendine özgü, orginal, yumuşak, kalpli, düzgün ve de tabii ki gayler-lezbiyenler yaşıyordu.

İnsan ne olursa olsun, kendi şehrinde kendini mutlu hissediyorsa o kadar özgürdür, yaratıcıdır. San Francisco da, ne olursa olsun insanlara kendi yaşam alanlarında rahat nefes imkanı sunuyor. Burada geçirdiğim her dakikada bunu daha çok hissediyorum ama bir de madalyonun öbür yüzü var. Castro’da gezinirken, Harvey Milk’ten sözederken, seks shop’ta Erkan’la alışveriş yaparken, San Francisco’nun ‘özel bir proje’ olduğunu, bu güzelim gay topluluğunun dünyanın hiçbir yerinde kendini burada olduğu kadar rahat hissedemeyeceğini konuştuk durduk. Tabii başka kentlerde de gayler var ama. Burası onların kalbi, anavatanı. Sonra, tüm Castro gayleri dediler ki, “Özgürlüğümüz burada. Burası bizim çiftliğimiz”. Şehirleriyle bu kadar barışık bu insanlarda garip bir hüzün var. İçime işledikçe işliyor, düşündükçe düşünüyorum: Ne kadar kanat çırpıyorlar. Gay olarak ne kadar varlar, ne kadar özgürler...

Sonra, Erkan’ın o cümlesi: “Gay olmasaydım, burada yaşamazdım”. Sonra, Jimmy’in o sözleri: “Hilal, seninle evlensem beni asla gay olarak kabul etmeyen ailem o kadar mutlu olurdu ki. Halen benim bir kızla evlenebileceğimi düşünüyorlar....” Gay haklarını harıl harıl tartışıyor ya Obama yönetimi, bilemiyorum ne olacak ama Amerika’da insanlar hiç de o kadar liberal, hiç de o kadar özgürlükçü değil. Burada, San Francisco’da, gay olduğu için ailesi ve arkadaşları tarafından dışlanmış yüzlerce insan var. ( Bir daha bana hava atmayın olur mu sevgili Amerikalı arkadaşlarım, ‘bizde gayler daha özgür yaşıyor’ diye...Onları San Francisco'ya kapatmak için sanki derin bir politika izlenmiş gibi. Sizin de zihniyet devrimine ihtiyacınız var, tıpkı Türkler gibi,,,,tıpkı Avrupalılar gibi, tıpkı....Herkes gibi)

Bütün bu çelişkili düşüncelere karşın San Francisco’da sanırım hayatımın en mutlu anlarını geçiriyorum. Beni sorgusuz, sualsiz kucaklayan Jimmy ve Erkan’la, masallardaki gibi çikolata tadındaki evlerle süslü sokaklarda gezinirken, Pasifik Okyanusu’nun kenarında saçlarımızı rüzgara bırakırken, binbir türlü yemekleri tadarken tüm savunma mekanizmalarımdan kurtulduğumu hissettim ve biricik arkadaşlarımın dudaklarına, yanaklarına sayısız öpücük kondurdum. Sisin durup durup kentin ışıklarını değiştirdiği burada yakamı bir türlü bırakmayan başağrılarımdan kurtuldum hem de sayısız kadeh şaraba karşın. Aklım bu kadar özgür, ruhum bu kadar mutluyken, kendimi bugün yeniden San Francisco’nun o birazcık ‘el yapımı’ dünyasına bırakacağım. Evet, ciddi bir deprem bölgesinde ve 43 tepe üzerine kurulu bu kent insana “Zorla güzellik olur” dedirtiyor.....Olsun bakalım, olsun.... Gelin, beraber dinleyelim San Francisco şarkımı.....”i know what you did / like a boy of summer gives his first kiss / love, is dancing on my finger / he got to the heart of the matter and lingered /now i'm walking with the living / i always liked steinbeck and those old men whistling/ we're back, we're back in san francisco / we're back and you tell me i'm home.....”

6 yorum:

derindenizbaligi dedi ki...

Fotoğraftaki eksik parçayı bulun :)
O fotoğraftaki herkesi seviyorum...

Unknown dedi ki...

Sanki kendi gunlugumu okuyormus gibi oldum, fazla soze gerek yok. Herseyi o kadar guzel dile getirmissin ki.
Seni cok seviyorum.
Ve Kas'ta bulusmak uzere diyorum...

Ayrica Ayse ben de seni cok seviyorum...

Adsız dedi ki...

Hello,
Yes, you are nice woman but not enough for me. I need to learn more information about your life perspective, honesty, idealism, a man role in your life, what is the sex means or function, family, babies and the best important your age.... And the last one: Whas's the mean of life... you born and die alone.... You know everday people get older... Nobody escape the end... How and which qualification you want to go die... Your answers will bring me to you...

Hilal Köylü dedi ki...

Hello stranger...!

First of all, I'd like to thank to you for sharing comments with us ... !!! Keep it... : )))

A man...other half of the apple...! should be..must be complete the puzzle sometimes...must be share of life...

Life is for life, to taste every each pie of universe. To share with the visions with the people. I'm sure I'm learning sth different things from every different person. Life is yours, but if you share it would be more fun, more great....

Adsız dedi ki...

I will be abroad until April. So I want to meet you May 5, 2010, at 5 o'clock, The Marmara Taksim Hotel roof . Face to face without masks.... it would be more fun, more great with your vision... I hope.... See you 5 May at 5...

Unknown dedi ki...

Hilal'in sözlüğü herşeyi en içtenlikle anlatıyor, Türk Dil Kurumu'na duyurulur..

Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...