9 Ekim 2009 Cuma

Hey Obama...Enjoy your Nobel Prize !


Amerika’yı neredeyse adım adım dolaşırken, aklımda yanıt aradığım soruların neredeyse tümü Obama’yla ilgiliydi. Obama, gerçekten umut muydu, gerçekten dünyamız için yeni bir sayfa açabilecek miydi, savaşlar bitebilecek, diyalog ve barış dünya gündeminin önüne geçebilecek miydi...Sadece ülkesinde değil dünyada tam bir star, efsane, lider ne derseniz deyin inanılmaz bir sempati kazanan bu adam insanlara ne yapıyordu. Ne yapabilecekti?

Bu sorular sadece benim kafamda değildi elbet. Benimle birlikte Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın ‘en seçkin’ gazetecilik burslarından biri olan Edward Murrow bursunu kazanan 16 Avrupalı gazetecinin kafasındaydı. Washington’ı, North Carolina’yı geçtik ne kadar eleştirirlerse eleştirsinler Colorado’da da insanların Obama’nın sözleri, çıkartmaları, oyuncakları, resimleri ile kendilerini motive ettiklerine tanık olunca “Tamam artık, duralım. Obama’yı geçelim” dediğimiz anda olan oldu. Ben Colorado hükümet binasında Obama fotoğraflarını çekerken, kulağıma “Bu kadarı da fazla” diye üfleyen Karolina, bu sabah yepyeni bir güne uyandığında Obama tişörtü giyiyordu. Niye? Ben tembel tembel uyurken, o üşenmemiş kendini Denver’daki lüks otelimizin spor salonuna atmış sonra da televizyonların Obama tartışmaları üzerine kurguladığı haberlerine ilk şahitliği yapmıştı.

“Hadi uyan bakalım. Hilay,,Senin Obama Nobel barış ödülü sahibi” diye de beni uyandırdı sonra. Sonra da binbir tartışma. Sokaklarda gazeteciler insanlarla röportajlar yapıyor, televizyonların çoğu (şu anda da zevkle izlediğim Fox tv) “Olmazzzz, olamaz...Obama ne yaptı ki” diye feryat figan içinde bağırıyordu. Zaten hiçbir konuda doğru düzgün anlaşamayan 16 kişilik Avrupalı gazeteci grubumuz da bu konuda ikiye bölünmüştü. Amerikan yönetiminin tanıdığı Kosova adına programa katılan ama kendisi katı bir Sırp olan Goran, “Ne yapmış da haketmiş” diye sorup, benim sinirlerimi zıplatıyordu. Onun için varsa yoksa Sırp kimliğiydi. Kosova umurunda değildi. Ama Kosova, Obama’nın umurundaydı. Bunu hatırlattığımda nerdeyse yanağıma bir şaplak yiyecektim ama kurtardım işte. Başkanlığında 9 ayı geride bırakan Obama, insanlar için, barış için umut olmuştu. Bu yetmiyor muydu?

Grubumuzun Norveçli güzeli Nazeneen, Nobel jürisinin çok zeki davranıp, Obama’nın omuzlarına ağır bir yük yüklediğini anlatırken, Danimarkalı zeki gazetecisi Klaus, “Bir insan, daha hiçbir şey yapmadan da, insanlara kendini inandırmışsa Nobel nedir ki” diyordu. Ben, Obama’nın dünyada bugüne kadar kendini ezilmiş, yok sayılmış, yoksul kalmış insanların sesini duyurma konusunda verdiği sözleri hatırlatırken, özellikle Amerikalı insanlarla daha çok konuşmaya karar verdik. Tüm çocuklar, kadınlar, siyahlar, beyazlar, müslümanlar, yoksullar için siyahi bir adam barış içinde yaşama şansını yakalamak için umut olmuşsa onun Nobel Barış Ödülü’nü alıp almamasının ne önemi vardı ki...Neden zaman tanımıyorduk ki ona,,,,,

Televizyonda bir yandan gözün. Bak halen tartışıyorlar. Ben güzelim Cuma gecesi için Denver sokaklarına çıkacağım birazdan ama onlar konuşmaktan, tartışmaktan vazgeçmiyorlar. Eski demokrat Başkan ve Nobel ödülü sahibi Jimmy Carter ödülün, Obama’nın barışa bağlılığına uluslararası alanda gösterilen desteği açıkça kanıtladığını söylüyor. İki yıl önce aynı ödülü alan eski demokrat başkan yardımcısı Al Gore da Obama’nın ödülü hakettiğini ve bunun ülke için bir onur olduğunu dile getiriyor. Bir de, cumhuriyetçilere bakın. Cumhuriyetçi Parti Başkanı Michael Steel, Obama’nın “star kimliğinin”, barış ve insan hakları alanlarında gerçek başarı sağlayan kişileri gölgede bırakmasının “talihsizlik” olduğunda ısrar ediyor. Steele, Amerikan halkının, Obama’nın gerçekte neyi başardığını merak ettiğini de soruyor. Bir de başarsın bakalım, neler sorulacak...!!! Hey Obama...Enjoy your Nobel prize.... : ))))

Hiç yorum yok:

Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...