Sabahın köründe, yani 05.00'da bilgisayarımı, uykulu gözlerle yeniden açtım. Zaten uykusuz bir geceydi. Kötü bir başağrısıyla daldığım uykumdan uyanıp, Voice of Amerika'ya haber geçmek zorundaydım. Hiç canım istemedi. Nasıl açıklayacaktım, Ankara'yı yeniden Melih Gökçek'in, İstanbul'u da Kadir Topbaş'ın aldığını. "Üff, ne yazacağım ya. Niye bu kadar depresifim." Tabii ki, demokrasiye saygım var. Sandığa da gönülden bağlıyım. Geceyarısı İstanbul ve Ankara başta olmak üzere, tam da seçim sonuçları bilgisayarlara girilirken elektrik kesintisi yaşandığını, CHP ile AKP'nin birbirine girdiğini de tüm dünyaya duyurmak zorundaydım.
Hilal, titredi ve kendine geldi. Yazdı, seçim sonuçlarını. AKP birinciydi ama tarihinde ilk kez oy kaybına uğramıştı. AKP'nin buzdolabı, çamaşır makinesi diye seçim yardımları dağıttığı Doğu ve Güneydoğu'da sandıklar AKP'ye çalışmamıştı. Kıyı iller 'CHP' diyor, yurdun doğusu tercihini Demokratik Toplum Partisi'nden (DTP) yana kullanıyor, memleketin ortası da AKP'yi bağrına basıyordu. İstanbul kıyı mıydı, Ankara ne kadar ortadaydı? İstanbul'da Kemal Kılıçdaroğlu, AKP'li Kadir Topbaş'la sonuna kadar çarpışmış, aynı mücadeleyi Ankara'da Murat Karayalçın, kentin 15 yıllık hakimi Melih Gökçek'e karşı sergilemişti. Belki de sorun, hiç aday sorunu değildi, tüm Türkiye'de sağ oylar yükselişteydi. AKP, Konya'yı silip süpürürken, CHP için niye "İzmir'i sildi süpürdü" diyemiyordum. CHP, İzmir'de öndeydi ama en yakın takipçisi AKP'ydi. Bize neler oluyordu tam olarak kestirememiştim ama Türkiye'nin gelişmeyip, gerilediği ortadaydı.
Ankara'da yüzde 38 oy alan Melih Gökçek'in takdiri hakettiğini düşünüyorum. Ona bu kadar oy veren Ankara halkı da takdiri hakediyor. Demek, ben yanlış yerinden girmiştim olaya. 5 gün su kesintisi yaşadığımız dönemde, boşuna yüklenmiştim Gökçek'e. Meyvelerin, sebzelerin bile damacana su ile yıkandığı, musluktan akan suyun sadece atık su olarak kullanıldığı bir kentte, demek ki Gökçek en iyisini yapmıştı. Demek, güzelim Ankara halkı "Ben Gökçek'i hakediyorum" diyordu, başkasına gerek yoktu. Ne Murat Karayalçın'a ne de Mansur Yavaş'a. "Değişim"e gerek yoktu!
Demek ki, benim de bu kadar depresif olduğum bugün, içinden çıkılmaz sorgulamalar yapıp, kendimi üzmeme gerek yok. Demek ki, Ankara bunu istiyor. Yaşasın Gökçek..!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Öne Çıkan Yayın
Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük
Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...
-
Kız çocukları babalarından bahsederken sanki bir film kahramanından sözederler. O kahraman hırçın, korkunç, garip olabilir çoğu zama...
-
Türkiye’nin zencileri ve beyazları olmadı hiç. Kimse kimseye “senin rengin siyah” diye öfke beslemedi. Tüm çocuklar kardeşçe futbol oynadı s...
-
Simitçiye de sordum: Sen hangi sesi duyunca mutlu oluyorsun? “Her türlü günaydın bana hayat veriyor” dedi, kocaman gülümsedim. Onun sokağı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder