25 Kasım 2010 Perşembe

India is India, Shiva is Shiva.... Şiva'yım ben, itinayla yokederim...


Daha gözlerimin içine bakar bakmaz “parlıyor öylesine, parlıyor kendiliğinden” dediği günden beri  en yakın dostlarımdan biri olarak görüyorum onu. Ben daha kelimelere bile uzanmadan, o içimdeki sevinci, öfkeyi, gökkuşağını, coşkuyu, hüznü, yani herşeyimi anlayabiliyor çoğu zaman. Sihirlisin sen Raminder. Hem de çok sihirli. Çok kutsal bakışların var. Saatlerce otursam seninle diplomasi konuşsam, şu bardağımdaki yeşil çay ve dibindeki güzelim kurabiyeler hiç bitmese. Belki seninle hep tanışıyorduk biz, hep.

Evet, roman bile yazabilirim. N’olmuş. Kıskanma, ey okur. Bak, neler anlatacağım sana. Yukarıdaki girişi boşu boşuna yapmadım. Yağmurlu bir öğle sonrasında kendimi Hindistan Büyükelçiliği’ne attım. Ankara’yı sel alırken, en kutsal sığınaktaydım belki. Sonra Raminder geldi. Yeşil çay isteyen gözlerle ona baktım ve sohbet başladı. Ben sanki onu yüzyıllardır tanıyor gibiyim ama Raminder, Ankara’daki büyükelçilik görevinde tam 2 yılını doldurmuş. Bir yıl daha var, yaşasınnn... Haydi Tanrılar, kutsayın bizi.  Fotoğrafımızda bir tanrı olsun istedim, oldu da... Ona göre...

Ah Hilalll, Türkiye sanki küçük bir Hindistan. Haydi canım. Rengarenk insanlar, çeşit çeşit tipler, farklı dinler, farklı siyasi görüşler. Yaaa, Raminder böyle diyor Türkiye için, n’aberrr... Kavgayı, gürültüyü, patırtıyı Mevlana’yla çözebiliriz. Yani tolerans kültürüyle. Hoşgörüyle. Yapar mıyız diyorsun Raminder? Yaparsınız, yaparsınız...

Raminder’le konuşurken, daldan dala atlamak, en abuk sorularımı sormak,  çocuk olmak, ama mutlaka yaramaz çocuk olmak istiyorum. Sığındığım bu limanda mutluyum tanrımmm... Raminder, senin bu kafandaki de türban değil mi. Evet, türban. Her sabah 2 dakikada sarıp kafasına çıkıyor Raminder. İşe türbanıyla gidiyor. Altında en şık takım elbiseleri. Bu türbanla daha yakışıklısın diyorum.Tamam Hilal, bir yeşil çay daha. Bu arada içtiklerim başka birşey olsa, neler olacak kimbilir. Hişşşş arkadaşlar... Hindistan’da türban serbest. Hem de erkekler için bile. Ama Türkiye’de yasak. Yok laik miyiz, islamcı mıyız tartışması. Çok diplomatiktir Raminder ve iç tartışmalara girmez ama onun aklı, mantığı der ki türban serbest olmalı kardeşim. Probleminizi çözün. 

Hindistan geçiyor gözümün önünden. Raminder rakamlar fırlatıyor önüme. Tam 1 milyar 100 milyon insan yaşıyor orda. Çin’den sonra dünyanın en kalabalık 2. Ülkesi. Onlarca din var. Hinduizm, Budizm, Katolik,,,var oğlu var... 170 milyon müslüman da orda. Türkiye’den daha çok müslüman yani. Raminder bir Sih. Sadece yüzde 2’lik bir kesimi ülkesinin Sih. İnanıyor Tanrı’ya. Ama ne güzel cümle kuruyor: “Aklımda, beynimde, kalbimde ibadet ediyorum”  Zaten Sufizm'in etkisi altında onun dini Sikhism’de.... E bu adam ne okur??? Nayn,,, Elif Şafak’tan çok Orhan Pamuk okur. İstanbul der, Benim adım Kırmızı der.  Ve der ki... “Hilal, Türkiye’deki çeşitliliğe, farkılığa hayranım”... Farklılıklarımızı, çeşitliliklerimizi koruyor muyuz sorusu işgal eder beynimi o an. Kötü kötü düşünceler sarar etrafımı. Ah, ne yapsam Raminder. Tamam, tamam. Şiva’yı düşünüyorum. Tanrı’nın 3. Yüzünü. Şiva, yokedici’dir. Kötülüğün yokedicisi... Ben Şiva’yım öyleyse diyorum. Öylesin, diye onaylıyor Raminder. Söz veriyorum Raminder’e. Onu daha çok arayacağım ve farklılıklarımızı korumak adına neler yaptığımı tek tek anlatacağım. Daha çok kendinden insanlara, kendi gibi insanlara sarılacağım.... Tüm kötülükleri yok edeceğim...

Hiç yorum yok:

Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...