18 Haziran 2010 Cuma

Behzat... Senin ne işin var ölümle?

"Ben ölüm yazısı yazamam" derdim kesin. Behzat da "Sen miiiii" diye çıkışırdı.Yapamayacağım, yazamayacağım yoktur. Elimden bir uçan, bir kaçan kurtulur. Yapma Behzat, yapma. Çok gazlıyorsun beni. O, bin yıllık bira borcumu da hatırlatmazsan olmaz değil mi her seferinde. Ya diyette olurum, ya resepsiyonda, ya yemekte. İyi de şekerim, bira senin neyine? Şu çirkin sakallarını bile kesmekten acizsin. Haaaa, küsüyor musun. Küsersen küs. Ama sen kıyamazsın bana. Küsemezsin. Küs diye ısrar ederim, yine küsmezsin. Tamam Behzat. Nescafe'ni getirdim. Diğerleri de yolda. Ama haberin olsun, bira göbek yapıyor. Uffff, çek şu fotoğraf makinesini üzerimden, çek.

Behzat böyle ısrarlıdır işte, sevmek ve paylaşmak için. En sonunda çeker bir fotoğrafımı, karşılıklı gülüşmeye başlarız. "Kal" diye ısrar eder, kalırım zaman zaman. Geceleri fakstan çıkan iğrenç ses, susmak bilmeyen telefonlar, televizyonun garip görüntüleri, "Alooo, İstanbul ! Tamam gönderiyorum haberleri" stresi...Her gün Kebap 44 menüsü, akşam yemeği için. Ama bilgisayarın ekranında küçük kamera var. Nedret, Helin ve Mustafa kameradan el sallıyor. "Ben de seni seviyorum Helinn, ben de seni seviyorum Mustafa"... Gecenin tüm stresi varsa, aile de var. Bak, yine telefon çalıyor. Bu telefonlar susmaz ama, Behzat'ın haberler kadar sevgiye, sevdiklerine ayıracak vakti hep vardır. Hep yaratır o, hep yaratır. Gerçek gazetecidir çünkü. Lunapark'ın keyfini Mustafa'yla, tiyatronun keyfini Helin'le çıkarır. 30 yıl öncesinin arkadaşlarını internette buluşturur. Bir küser, bir barışır ama paylaşmaktan asla vazgeçmez.

Oturup da, "Behzat yok" diye gece nöbeti mi tutuyorum şimdi gazetede. Evet, tutuyorum. Telefon çaldı. Mersin'den üniversite son sınıf öğrencisi Deniz arıyor. "Ben kardeşiyim Behzat'ın" diyor. Zaten çok sinirliyim, zaten çok bozuğum Behzat'ın ölümüne. Ağlayan kız çocuğuna, aptal aptal yanıt veriyorum. Diyorum ki, Behzat'ın kendinden küçük kardeşi yok. Sonra bu şeker kız, bir ödevini yaparken Radikal'i aradığını ve Behzat'a yönlendirildiğini anlatıyor. Behzat'la yapmışlar ödevini ve tam iki yıldır telefonlaşıyorlarmış. İyi de, derdin ne senin, şeker kız? "O benim manevi kardeşimdi. Telefonlarda hep bana destek oldu, gazetecilik okuyorum ve sorunlarımı ona danışıyorum. Bana gazeteciliği öğretiyordu. Peki ben şimdi kiminle konuşacağım. Öldüğü haberi doğru mu? Tamam Hilal abla, Behzat Abi için yazdığım şiiri sana gönderebilir miyim. Ver bana cep telefonunu, ilk dörtlüğünü göndereceğim..."

"Karanlık dünyalara gülümsedin / Üstüne, kardeş diye benimsedin / Girilmez, izbe hanlara girdin / Der misin şimdi, 'onları da benimsedim'?..."

Böyle geldi şiirin ilk dörtlüğü. Dahası da gelecek. Behzat, neler oluyor? Şaka mı bunlar? Yazamıyorum ben ölüm yazısı, yazamıyorum. Senin ne işin var ölümle, ne işin var?

3 yorum:

Adsız dedi ki...

BURCU BİLGİN /

Hilalciğim, en büyük kazanım ''insan biriktirmek''tir.... Demek ki insan biriktirmiş Behzat, bunca kişinin onun yokluğuna ağlaması, uzaklardaki, hiç tanımadığı insanların bile bir telefonun ucunda onun yüreğini görmesi de bundan..... Huzur içinde uyusun, dünyanın en zengin insanıymış aslında....... / BURCU BİLGİN

derindenizbaligi dedi ki...

Gönlü zengin, gönlü güzel bir insan. Söyleyecek başka şey bulamıyor insan. Nur içinde yatsın, mekanı cennet olsun.

Adsız dedi ki...

ÖZNUR ÇEVİK -

Aramızdan ayrılan birinin ardından ancak bu kadar güzel yazılır... - ÖZNUR ÇEVİK

Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...