3 Haziran 2010 Perşembe

Here's Barzani... Kak Barzani.. Buyrun, Abiniz Barzani.. !

Ne ben o eski ben, ne sen o eski Barzani... Ortada ya bir kuyu var, yandan geçiyoruz. Ya da cidden hep birlikte bahçeye çıkıp, ip atlıyoruz. Türk, Kürt, Arap, Türkmen...Huuuu, kim varsa gelsin... Çekilin, Barzani de bizimle oynamak istiyor. Bize dağları, tepeleri, inleri, çukurları, pusuları anlatacak... Anlatsın ya, yazık. Bak nasıl da uyum sağlamak istiyor bizimle, kaynaşma peşinde...

Bana bak Barzani, numara yapıyorsan ayvayı yersin. Daha da yaşatmazlar seni !

Valla ben Barzani olsaydım, nasıl Amerika’da peşmerge kıyafetiyle dolaşırsam Ankara’da da dolaşırdım. Dışişleri Bakanlığı kürsüsüne çıkıp da, sadece Türk bayrağının önünde durmak istemez, arkamda bir Kürt bölgesinin bayrağı da dalgalansın diye tuttururdum. Madem iddialıyım, Irak’ın kuzeyini ‘Kürdistan’ ilan etmişim, 9 yıl sonra ayak bastığım Ankara’da Kürt kardeşlerim için her türlü reklamı yapardım. Ama o da ne? Yapamadım. Ben Barzani değilim!

Bööööyle sinik, sinik geldi. Takım elbise, kravat modelinde çıktı kameraların karşısına, Türk bayrağı önünde alçak sesle Kürtçe konuşup, ‘işbirliği’ dedi, ‘Türk-Kürt, kanı dökülen herkes bizden’ dedi. Bıraksan, kardeşlik türküsü söyleyecek. Dışişleri Bakanı Ahmet Davuoğlu’ndan da Kürtçe “Kak Barzani” gazını aldı ki, tut tutabilirsen şimdi. Koskoca Dışişleri’nin gözünde “Abi Barzani’” oldu yani. “Size bir de limonlu pasta verelim mi” diye de, sulu gözlerle bakıyordu bir de Davutoğlu. Kime? Barzani’ye. Gazoz içeçekler beraber nerdeyse, dışarıya çıkıp birlikte ip atlayacaklar.

Kameraların önünde Kürt bayrağını (o da neymiş canım..diyebilirim. çünkü KKTC bayrağına bile böyle muamele çeken milyonlarca densize laf anlatmış birisiyim) unutuyor. Yok yok, koymamış kürsüye Dışişleri Bakanlığı Kürt bayrağı. Irak bayrağı da yok. Adamcağızın, yani Barzani’nin kim olduğu, nereden gelip, nereye gittiği belli değil. Basın toplantısındayız. Dışişleri’ndeyiz. Ortada bir Türk bayrağı. Sağında Davutoğlu, solunda Barzani. Irak bayrağı olsaydı bari diyoruz, bu Barzani o zaman Irak bayrağının yanında Kürt bayrağı da olsun diye tutturuverirdi diyor sevgili bir Türk diplomatımız. Yaniiii, Barzani bir ezik, bir ezik.
Hişşt! Vatanseverler, “Kahrolsun Kürdistan” diye slogan atanlar, mutlu musunuz. Barzani Ankara’ya geldi de, ezik ezik çıktı kameraların önüne, sevindiniz mi? İntikamınızı aldınız mı? İntikama değil, işbirliğine bakma günü bugün. Ben ona bakarım. Bu Barzani, basına kapalı toplantılarda ne PKK ne de terör sözünü ağzına almış. PKK’yı kınamamış, terör örgütü saymamış. Böyle sinsice ayak diriyor. Ama 1 minute Tayyip, onu yola getirmeye kararlı. Kardeşler arasında oyunbozanlık olmaz. Madem geldin Ankara’lara, teröre karşı Türkiye’yle ortak olacaksın. PKK’ya göz yummayacaksın. Terör azarken, sen azmayacaksın. Diye umuyorum. Diye düşünüyorum. Söylemiştir bunları Recep Bey...kesin söylemiştir. Yoksa, alırlar mıydı Barzani’yi Türkiye’ye. Koyarlar mıydı, ana yurdumun baş kucağı, başkenti Ankara’ya... Olacak şey değil... Haydi, hep beraber bir ip atlayalım da, ben bu işin, yani Barzani’nin şanlı Ankara ziyaretinin ciddi boyutlarını bir araştırıp, yeniden siz değerli okurlarımla paylaşayım.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Hilo'cum yazı güzel olmuş ellerine sağlık ama bence şu"KAK" bölümü üzerinde biraz daha durulmayı hakediyor.Çok açık yüreklilikle şunu söyleyebilirim ki,Davutoğlu'nun pek çok kişiden aldığı övgülere ciddi halel getirecek bir HATA bu.Çünkü bir zamanların "MAM CELALİ"nin başımıza ne çoraplar ördüğünü görmüşken,bu kadar erken "dökülmeyi" doğru bulmuyorum.Kaldı ki Ahmet Davutoğlu'nun genel tarzına da hiç uygun bir yaklaşım değil.

Adsız dedi ki...

ERGÜLEN TOPRAK / Bayrak sorununa bir bir çöz... See moreüm bulunmalıydı. Gerekçesi ne olursa olsun anlamsız bir görüntü oluştu. Dışişleri'nin dış politikada yaptığı onca açılımın neden sonuç vermediği de bu tabloda bir kez daha ortaya çıkıyor. Bir yandan, iç kamuoyunun hassasiyeti, bir yandan militer zihniyet ve güçlerin reflkesi asıl AKP hükümetini ürkek bir tavşana çevirmiş. Bu komik görüntü de bundan kaynaklandı, diye düşünüyorum.

Dışişlerine kalsa, Barzani Arapça konuşacaktı. Çünkü Kürtçe çeviri yapılması için son anda Barzani müdahale etti. Bu aşamada bu da önemli bir şeydir. Dış İşleri'nde ilk kez Kürtçe basın toplantısı yapıldı. "Kürdistan" ambargosunu da canlı yayın yapan Kürdistan muhabiri deldi.

Bir başka önemli nokta da bence "şahin gazetecilerin" nerdeyse Davutoğlu ve sözcüyü azarlayan halleriydi. Sözcü o kadar zor durumda kaldı ki diplomasi muhabirlerine karşı kendisini "arkadaşlar biz önce havucu göstermek zorundayız, sopayla olmuyor, önce havuç, sonra sopa" diyerek savunmak zorunda kaldı. Ben merak ediyorum acaba Dışişleri'nin stoklarında yeterince havuç var mı :)

Bu tutum bile bayrağın neden orda olmadığını yeterince anlatıyor. Galiba militer zihniyeti arkasına alan medyanın gazabından korktukları için böyle bir tablo oluştu... Ne de olsa kendini devletin gerçek sahibi olarak görüp, hükümetin ve ordunun yerine koyup geçmişte komşularına bile savaş ilan eden bir gelenekten geliyor... Ama bunlar da geride kalacak.

Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...