30 Haziran 2010 Çarşamba

O bir diplomat : Ünal Çeviköz... / See you in London

Her diplomat sevilmez. Hatta, çoğu sevilmez. "Ama bu durum, her meslek için geçerlidir" notu düşeyim de baştan, sonra bir de alıngan diplomatlarla uğraşmayayım. Her gazeteci de sevilmez tabii... Ama, kimisi çok sevilir. Sadece müsteşar yardımcısı olduğu için değil, sadece Londra'ya büyükelçi atandığı için değil, sadece çok başarılı, çok ince olduğu için değil. Evet, zor ama sadece Ünal Çeviköz olduğu için sevilen vardır. Sadece kendi olarak kalmayı başarmış bir büyükelçi olduğu için sevilen.

Ankara Palas'ta onu Londra'ya uğurlamak için toplanan onlarca insanın ortak noktası buydu bence. Çoğu artist diplomata burun kıvıran birçok arkadaşım, zariflik edip ona tüm içtenlikleriyle küçük hediyeler sunuyordu. Gazze'ye yardım konvoyuna İsrail güçlerince düzenlenen saldırılardan sonra evinden çıkamaz duruma düşen İsrail'in Bergama kökenli Ankara Büyükelçisi Gaby Levy, kocaman bir kahkaha atıp "Ünal çok başka... Çok başka insan" diyordu. Türkçesi ortalama bir Türk'ü sollamış Amerika'nın Ankara Büyükelçisi James Jeffrey, "Çok tatlı arkadaştır Ünal. Çok şeker bir diplomattır o" diye tanımlıyordu, Ünal Çeviköz'ü.

Sen böyle en zor yerlerde, en zor günlerde diplomatlık yap ve kimseyi incitme. Bu kadar zarif ve yakışıklı ol, bu kadar yetenekli. 2006'da Bağdat'ta suikaste uğra ama sapasağlam ayakta kal. Tanrı'nın sevgili diplomatı. Hem kadınları, hem erkekleri hayran bırak kendine, çalışmalarına. Ben, "Nedir bu durum" diye muzip muzip gülümseyip, sorular atarken ortalıktakilere, pastayı ağzıma tıkayan,, (kimdin sen yaaa,,,) "Adam gibi adam da ondan. Pasta ye, kendine gel" diye tasvirimi kesti. Ama bak, ama bak... Ben ki, onlarca brifingin yanısıra klasik müzik konserlerini paylaştığım, filmlerden, kitaplardan, yemeklerden konuştuğum Ünal Çeviköz'ü, Londra'ya uğurluyorum. Güzel Londra'ya. Kısacası; Londra'da süper bir Türk Büyükelçi arkadaşımız olacağı için gururluyuz, mutluyuz. Ünal Bey,,, Londra'da görüşürüz...

Hiç yorum yok:

Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...