Geçenlerde Türk Dışişleri Bakanlığı'nın en süper diplomatlarından, müsteşar yardımcısı Selim Yenel'le, ordan-burdan derinlemesine konuşurken, birkaç gün içinde Urfa'ya gideceğini söylemişti. Yenel, Urfa'da üniversite öğrencileriyle, sivil toplum yetkilileriyle görüşürken, bakanlığın diğer müsteşar yardımcıları da, diğer illerde dolaşıyordu. Diplomatlar, halkla kaynaşıyordu. Bunlara monşer demeyeceğim, çünkü monşerlikle hiç ilgisi olmayan bir Türk Dışişleri Bakanlığı yönetimi var şu an. "Halka karış, kaynaş" diyorsun şimdiki yönetime, heyecanla yapıyorlar bu işi. Selim Bey demişti ki, "Halka kendimizi iyi anlatmazsak, diğer ülkelere de çok iyi anlatabileceğimiz söylenemez. İyi diplomasinin yolu halktan geçiyor". Bunun literatürdeki adı "kamu diplomasisi"... Öyle saraylarda, büyükelçiliklerde fırında ördek yanında Şili şarabı içmek, smokin giymek, bilmem kaç bin dolarlık Mont Blanc (mon blöööö) kalemi kullanmak ve artistiklikle olmuyor diplomatlık... Kibarlığınızdan birşey kaybetmeyin tabii de, bir de halkın dilinden anlayın diyoruz, o kadar yani...
Türk Dışişleri, vatandaşla kaynaşma atakları içindeyken bakın 'kamu diplomasisi'nde uzman Amerika'dan nasıl bir okkalı atak geldi. Amerika'nın Ankara Büyükelçiliği Türkiye'de gelişen kentleri takip etmek ve işbirliğini geliştirmeki için 'il görevlisi programı' uygulaması başlattı. Yani, büyükelçilikte çalışan diplomatın teki bir ilden sorumlu olmaya başlıyor. Örneğin, iki buçuk yıldır Ankara'da görev yapan Sarah Borenstein şimdi büyükelçiliğin Kayseri sorumlusu. Kayseri'yle nasıl işbirliğine gidilecek, oralarda kimlerle görüşülecek, nasıl bir politika izlenecek onun sorumluluk alanı.
Kayseri'ye gittiğinde Borenstein'a gazeteciler sormuş, "Niye Kayseri'yle ilgileniyorsunuz" diye.Borenstein da, Türkiye'de gelişen onlarca il olduğunu, her ilde konsolosluk açamayacaklarından, böylesi bir 'il görevlisi programı' ile illeri takip etmenin ve Türkiye-Amerikan işbirliğini kuvvetlendirmenin daha kolay olacağını düşündüklerini anlatmış. Yaaa... Amerikan diplomasisi uzaya giderken, Türkiye yerinde ip atlamıyor. Aklın yolu bir demek ki. Hadi bakalım, diplomatlar halkla bir kaynaşsınlar, kendilerini ve ülkelerini yurdum insanına bir anlatsınlar, ne olacak göreceğiz. Monşer, monşer diye espri yapanların da sonu geldi galiba. Monşer öldü, şimdi sokak diplomatı var!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Öne Çıkan Yayın
Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük
Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...
-
Kız çocukları babalarından bahsederken sanki bir film kahramanından sözederler. O kahraman hırçın, korkunç, garip olabilir çoğu zama...
-
Türkiye’nin zencileri ve beyazları olmadı hiç. Kimse kimseye “senin rengin siyah” diye öfke beslemedi. Tüm çocuklar kardeşçe futbol oynadı s...
-
Simitçiye de sordum: Sen hangi sesi duyunca mutlu oluyorsun? “Her türlü günaydın bana hayat veriyor” dedi, kocaman gülümsedim. Onun sokağı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder