24 Şubat 2010 Çarşamba

"Şiddetin ne hoooooş.... Amerika... !"

"Şiddetin ne hoooş. Ne güzel şevkatin. Sevdikçee, sevesimmm geliyooorrr"... Ooof, of. Şimdi, "Nerdesin Levent Yüksel? Nerdesin Beyoğlu Hayal Kahvesi?" diye kafamı bilgisayara, duvara vurasım var ama yeri değil. İyi de, nedir bu şarkı? Bak, bak! Nasıl da güzel söylüyor: Fırtınaaaam, felaketim, hasretimmmm... Şarkı İran'dan geliyor arkadaşım. Ben, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) diyorum, o tutturuyor Amerika diye. Şiddetin de, şevkatin de kaynağının Amerika olduğunda ısrar edip, şarkıyı sürdürüyor: Şiddetin ne hoooş....

Ne uğraşacağım ya. Memlekette asker-sivil-yargı birbirine girmiş, kimin ne yaptığını merak eden gözlerde ülkenin geleceğine dair fer kalmamış, ben de oturup İran'a nükleer açıklamalarda bulunacağım. Haddime mi düşmüş. İyi ki de, bir kalkıp Amerika'nın Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'ndaki(UAEK)temsilcisi Glyn Davies'in Türk Dışişleri'nde yaptığı toplantılardan sonra Türkiye'nin entellektüelleriyle gerçekleştirdiği yuvarlak masa toplantısına katılmışım. Neymiş efendim, toplantıda ne olup bittiğini, önüne geleni 'ti-ye' almakta başarılı İran'lı diplomata anlatacakmışım. Toplantıdan çıkanları, okuduğu haberlerden tam da anlamamış, ya da anlamıyormuş gibi yapan bu arkadaşa kısa bir özet geçerken üstünde durduğum en önemli mesaj, Amerika'nın İran'a baskı konusunda 3. ve son kırmızı düğmeye bastığıydı. Glyn Davies'in mesajıydı bu: "Şimdi, İran'a aktif olarak baskı aşamasında olmalıyız"

Bir taraf tutturmuş 'nükleer faaliyette, faaliyet" diye, bir taraf tutturmuş "Yaptırım da, yaptırım" diye. Algı böyle. Ama diyor ki Amerika'lı Davies, "Biz burada sadece Amerika adına konuşmuyoruz. Uluslararası toplum adına konuşuyoruz. Sadece biz değil, tüm dünya rahatsız İran'dan." Ama neden toparlanılıp da, bir türlü yaptırıma gidilemiyor. İran'lı taraftan "Birlik görüntüsü yalan. Sorun bakalım; Rusya, Çin yaptırımdan yana mı.." Oooo, bir de güzelim Türkiye var. Diplomatik çözüm ustası Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu var. Çalışkanlığıyla sınır tanımıyor. Tutturdu, krizi çözecek. Bir çözse de görsek, keşke. Böylesi bir Davutoğlu'muz var. Kendini Türkiye ve çevresindeki olup bitenleri anlamaya adamış İngiliz bir diplomat arkadaşımın dilinden, "Hiç uyumayan. Dünyayı kurtaran adam o." Offff... nedir bu nükleer kriz... O taraf, bu taraf, beri taraf...Yoksa bende mi takılsam, şu İran'lının şarkısına.... "Şiddetin ne hoooooş,,,,ne güzel şevkatinnnnn....."

Hiç yorum yok:

Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...