2 Şubat 2010 Salı

Kardeşim KOSOVA,,,, güzel KOSOVA.... My dear brother...

Bugün, Prizren’in ortasındaki güzelim çeşmeden su içtim yeniden. Bağdaş kurdum alüminyum bir sininin kenarına, börek yedim. Kıymalı kol böreği. Yanında çay. “Hoşgeldin” dedi Türk kardeşlerim. Sarıldıkça kardeş kokan göğüslerine, dedemin dedelerine sarıldım. Akraba çıktık, komşu çıktık birbirimize. İncecik parmaklarıyla işledikleri telkariler, boynumun en güzel süsü. El emeği göz nuru kilim, paha biçilmez servetim. Merhaba Prizren, Merhaba Mamuşa… Merhaba Kosova, Merhaba…

Yaaa, hastalıktan kalkmaya çalışıyorum ya, hayat da bana güzel sürprizler yapıyor böyle. Kosova’ya bayılan ben, kalktım gittim Çankaya Köşkü’ne. 17 Şubat 2008’de Sırbistan’dan tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan eden Kosova’nın Cumhurbaşkanı Fatmir Sejdiu, tam karşımda, Cumhurbaşkanı Gül’le birlikte. “Lost” misali flashback’ler yaşıyorum. Buram buram insan kokan Kosovalılar’a sarıldığım anlara dalıyorum. Türkçe, Arnavutça, Sırpça, Boşnakça sözcükler dolaşıyor dilimin ucunda. Balkanlar’da yaşanan kanlı savaşlar yüreğimi burkuyor. Ama işte bağımsız bir cumhuriyetin; Kosova Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı var karşımda. Bağımsızlığını daha iki yıl önce ilan etmiş ve bu süre içinde 65 ülke tarafından babalar gibi tanınmış bir Kosova’yı düşlüyorum. Yine yeşillikler, yine çam kokusu, yine dağlar, yine özgürlükler içinde.

Rusya, Yunanistan, Kıbrıs, Sırbistan, İspanya ve Azerbaycan’ın dışında neredeyse cümle alem tanıyor Kosova’yı. En son Suudi Arabistan bile Kosova’ya “Helal olsun size” notu çekmiş ve Kosova’yı tanıyan 65. ülke olmuş. ABD, NATO ve AB’nin Kosova’yı tanıyıp da, bu yukarıdaki 6 aklı evvelin niye Kosova’yı tanımadığına dair kısa bir özet de istersiniz siz şimdi.

Efendim; Kıbrıs ve Yunanistan, Kosova’nın bağımsızlığına karşı çıkıyor çünkü Kosova'nın, KKTC’ye örnek olacağı telaşını yaşıyor. (Yaaa, duyun… Adi bunlar). Azerbaycan, Ermeniler tarafından işgal edilen Dağlık Karabağ’a örnek olacağını düşünüyor. (Yazık bu Azerilere…) İspanya ise toprakları içinde özerk durumda bulunan Bask Ülkesi ve Katalonya'nın benzer şekilde bağımsızlık ilan etmesinden korkuyor. Rusya ise batılı devletleri ‘ikiyüzlülükle’ suçladığından tanımıyor Kosova’yı. Abhazya, Güney Osetya ve Kuzey Kıbrıs’ı tanımayan batının, Kosova’yı tanımasına haşmetli Putin amcamız ne diye karşı çıktı biliyor musunuz: “40 yıldır KKTC’yi tanımadınız, Kosova’yı hop diye tanıdınız. Bundan utanın”…. Bu Rusya var ya,,, tam çakal…Sen sanki çok tanıdın KKTC’yi…!

Bugün Kosova’da ne kadar Türk olduğu kesin bilinmiyor. Sırpça ve Arnavutça’nın resmi dil olduğu bu bölgede Türkçe de, Boşnakça da, Romaca da var. Biraz Makedonca da. Buram buram Balkanlar. Ayağınızı basın o topraklara “Ahan da, bunlar da kardeşlerim” diye bağrınıza doya doya basacağınız insanların bölgesi. Ah bir de bu kinler, bu kan davaları, bu kirli tarih, bu kirli ezber olmasa. Geçmişin acıları, kötü kokuları silinse… Türkiye ve Kosova, bunun için çalışacaklar ama arkalarında ABD ve AB olsa bile iş çok zor, çok zor. Tarihe kan bulayıp, öfke ve intikamla gelecek kuşaklara aktaranlar utansın.

Sevgili Goran, seni çok seviyorum. Goran, Kosova’da yaşayan Sırp arkadaşımdı, Amerika’yı hep birlikte turladığımız sırada. Kosova’yı tanıdığı için Türkiye’ye ateş püskürüyordu. Geçmişin lekelerinden arınamamış, çarşafını değiştirememişti kimyasının. Sonra, benim Slav diyarından diplomat arkadaşlarım var Ankara’da. Onlarda bile, bir kin, bin kin. “Kimse Sırbistan’a yanlış yapamaz da, yapamaz” diye tutturmuşlar. Kaç kahve içtik, bana güzel olduğumu ama yanlış düşündüğümü söylemekten vazgeçmiyorlar. Demek ki, çocuklarımıza adam gibi öğretmeliyiz tarihi. Sırp kardeşlerimizin içlerini Müslümanlara karşı öfkeyle dolduranlar, müslümanları ‘öcü’ gösteren tarih kitapları utansın. Yeni çalışmalar başladı, tarih kitaplarını düzeltmek için aslında karşılıklı. Haydi, haydi tarihi kendine yontanlar, bir daha bu sınıfa girmesin.

Hiç yorum yok:

Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...