Ali Yakıtal’ı en son yılbaşından hemen sonra Ankara’da toplanan büyükelçiler konferansında görmüştüm. İtalya’nın Ankara Büyükelçisi Carlo Marsili ile yaptığımız Berlusconi sohbetine o da dahil olmuş, Roma’nın havasından suyundan bize de bir yudum sunmuştu. Daha bir yılını doldurmamıştı ki Roma büyükelçiliği görevinde, iştahla Türk-İtalya ilişkilerine dair projelerini sıralamaya başlamıştı. Pek heyecanlıydı, pek… Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dış politika başdanışmanlığı görevini yaptığı sırada suratına takındığı “Seninle konuşacak 1 dakikam bile yok. Meşgulüm, meşgul” yani “busy adam” tavrından eser yoktu…
Aaaaaa… o da ne? Yakıtal, Ankara’daki büyükelçiler çıkarmasından kısa bir süre sonra gazete manşetlerine konu olmaya başladı. Hem de garip bir seks skandalının tam ortasındaki adamdı, büyükelçiydi, Yakıtal’dı. Roma büyükelçiliğinde beraber çalıştığı kadınlar tarafından ‘cinsel taciz’le suçlanıyordu. Dışişleri Bakanlığı, Yakıtal hakkındaki soruşturmasını sürdürürken Ankara’da da “Bu adam yapar mı, yapmaz mı” tartışmaları, soslanıp soslanıp piyasaya sürülüyordu. “Ne bileyim ben kardeşim, yapar mı?” demeye kalmadan, herkes ortaya bir görüş atıyordu. “Vaaay Hilalcim, sen onun ne askıntı olduğunu bilmezsin” diyenden tutun, “O, yakından çalışır. Yakından çalıştıklarıyla yakından ilgilenir” diyenlerin sesi, gün geçtikçe yükseliyordu. İğrençti, çirkindi. Koskoca insanlar, okumuş yazmış, güngörmüşler, Yakıtal kadınları nasıl taciz eder, etmez onunla ilgileniyordu. Ama adam böyleyse de, bu, konu edilmemeli miydi? Kadın düşmanı, kadını sadece “üstüne bir atlasam yeter” diye gören yönetici tayfasının da haddi bildirilmemeli miydi? (Hem de bir güzel bildirilmeliydi)
13 yılı geride bıraktığım gazetecilik hayatımda kadın-erkek ilişkilerinin iş hayatına ne kadar boktan yansıtıldığı kadar, ne kadar düzgün aktarıldığına da tanıklık ediyorum çoğu zaman. Kendini tartıp, biçemediği için sürekli gözünü başkalarının üzerinden ayıramayanlar için, bir kadınla bir erkeği hemencecik birbirine yamamak kolay çoğu yerde, çoğu zaman. Çoğu yerde, çoğu zaman da, aşk ilişkisiyle iş ilişkisini aynı ortamda yaşayıp, ya aşkını ya da işini birlikte kuvvetlendirmeye çalışanlar var. Ne yazık ki var. Peki ne olacak yani? Bir büyükelçi, beraberinde çalıştığı kadınlara yakınlık gösteremeyecek mi? Diyelim onlarla kahve içemeyecek mi? Ya da ne bileyim, onlarla müzik dinleyemeyecek mi? Konsere gidemeyecek mi? Bu, aradaki çizgi nasıl korunacak?
Tabii ki, medeniyetle. Dışişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu’nun, Büyükelçi Yakıtal’ın Roma’daki büyükelçilik görevinden alınıp, merkeze çekilmesine karar verdiği anda Dışişleri’ndeki ‘seks tartışmaları’ başka bir yöne kaymıştı. Efendim, Roma’daki büyükelçilik koltuğu boşalmıştı. Yakında yeni tayin kararnamesi çıkacaktı. Oraya kim gönderilecekti. Daha düne kadar Yakıtal’ın tacizci olup olmadığını tartışanlar, bugün “Büyükelçilik koltuğunu kim kapar acaba” diye sormaya başlamıştı. Heyt beee… Taciz kimin umurundaydı. Devir, yağma dönemiydi. Her işini belden aşağı kültürle yapmaktan asla geri durmayan ‘namuslu Türk’ milletinin gözünde de tacizin tartışması bu kadardı işte. Ben de salak salak kendime ‘medeniyetle’ diye yanıt veriyorum. Konu, adamakıllı konuşulur, tartışılır sanıyorum.
Sonra, Türk toplumundaki kendine güvensizlerin, hasımsızların, kadın düşmanlarının, tacizcilerin hemen her yerde olduğu gibi Dışişleri Bakanlığı’nda da olması kaçınılmazdı. Medeniyetin olmadığı her yerde, mümkündü bu. Öyleyse, herkes kendine bir çeki düzen vermeliydi. Mesela, kendini taciz iddialarından korumak için ziyaretçi kadın misafirle oda kapısını kapamadan görüşmenin ‘saygısızlık’ olduğu, kadın ziyaretçiyi sekreterle tanıştırıp da, evdeki hanıma “sor sekretere, bana gelen kadınlar benimle özel şeyler yaşamıyor” yolu açmanın da ‘açıkça sapıklık’ sayıldığı bilinmeliydi. Tabii, medeni alemlerde. Ama çok komik, gerçekten çok komik. İnanın Dışişleri dahil birçok yerde kendine güvenden yoksun erkekler taciz iddialarından korunabilmek için şu yukarda saydığım komiklikleri yapıyor. Ne mi oluyor? Çok komik oluyor, çooook… Pardon ama onların kadınlarla birlikte çalışmadan önce daha çok çizgi film izlemesi, porno dergi bakması, öyle veya böyle bel altını birşekilde tatmin ettikten sonra işe gitmesi gerekiyor. Evet, evet... Kendisine her kahve ikram edeni de 'tacizci' sayan kadınların da, sürekli taciz edilmesi gerekiyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Öne Çıkan Yayın
Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük
Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...
-
Kız çocukları babalarından bahsederken sanki bir film kahramanından sözederler. O kahraman hırçın, korkunç, garip olabilir çoğu zama...
-
Türkiye’nin zencileri ve beyazları olmadı hiç. Kimse kimseye “senin rengin siyah” diye öfke beslemedi. Tüm çocuklar kardeşçe futbol oynadı s...
-
Simitçiye de sordum: Sen hangi sesi duyunca mutlu oluyorsun? “Her türlü günaydın bana hayat veriyor” dedi, kocaman gülümsedim. Onun sokağı...
1 yorum:
Ellerine parmaklarına sağlık hilal... gayet keskin bir yazı olmuş. anladım ki sen bu taciz olayından çok etkilenmişsin. ama ellerine sağlık. çok güzel olmuş... haklısın gerçekten, sonuçta hepimiz kimi zaman kendimizi kötü hissedecek şeyler yaşayabiliyoruz işyerlerinde. kim bunu gerçekten itiraf edebiliyor ki? ama genellikle bunu yapan erkekler değil, kadınlar yamalanıyor sonunda. ben elçi yapmış mı yapmamış mı bilemem; ama olay başlı başına ele alınmalı belki de. özellikle bizim gibi pasta payı çok büyük olan sektörler için.
Yorum Gönder