3 Aralık 2009 Perşembe

Türk Dışişleri'nin ilk dijital diplomatı: Namık Tan


Türk Dışişleri Bakanlığı’nın efsane diplomatı Namık Tan’ın, Ankara’ya dönüşü muhteşem olmuştur arkadaşlar. “Tel-Aviv’i bırakıp da, hiç boşu boşuna Ankara’ya dönmedim” dercesine aramıza katılan Namık Tan, bugün itibariyle Türk Dışişleri’ni ‘dijital ortama’ taşımıştır. Tüm rakiplerini zeki, çevik ve yakışıklı yapısıyla bir çırpıda eleyip, müsteşar yardımcılığı koltuklarından birine ‘hoooop’ diye oturan Namık Bey, aylardır üzerinde çalıştığı teknik altyapının ilk meyvesini güzide basın mensuplarıyla birlikte almıştır.

Neler söylüyorum ben, neler…Bu iş çok ciddi ki, ne ciddi. “Aloooooo,,,Lahey! Sesim geliyor mu?”…”Gelmez mi Namıkçıııım, gelmez mi....Arkadaşlar, hepinize merhaba. Lahey’den merhaba….” Burada ben konuşmuyorum. Bize, Dışişleri Bakanlığı’nın Ankara’daki merkez binasında toplanan gazetecilere, Lahey’den bağlanan Büyükelçi Ahmet Üzümcü konuşuyor. Evet Namık Bey, evet. Sistem çalışıyor. Türk Dışişleri Bakanlığı tarihinde bir ‘ilk’e hep beraber imza atıyoruz ve Ankara-Lahey hattında kurulan bu video konferans sistemiyle basın toplantısının başka, başka örneklerini dört gözle bekliyoruz.

Zaman zaman bana telefonla ulaşıp, “Hilalcimmm, facebook’a girmek için eve gitmem gerek. Bakanlıkta yasak. Blogunu da sistemimizdeki filtreler yüzünden her zaman rahat okuyamıyorum. İnternetimiz sınırlı diye” dert yanan tüm diplomat arkadaşlarıma bugün müjde veriyorum. Haydi gözünüz aydın. Bakan Davutoğlu’nun ‘stratejik derinlik’ kitabının derinliklerinde kaybolmadan önce, yeni çağa ayak uydurmak için canla başla çalışan müsteşar yardımcımız Namık Tan’a destek olun. Yakında size internette sörfün kralını yaşatacak. Hepinizi ‘dijital diplomat’ ilan ediyorum. Dijital diplomat da neyin nesi diye paniğe kapılmanıza gerek yok. Bugün Amerika, İngiltere, Estonya, Almanya, İsrail diplomatları internette cirit atıp, dünyanın en ücra noktasına ulaşıyorsa, siz de ulaşacaksınız. Sanal ortamdaki özel platformlarda bilginizi-birikiminizi artırırken, bir de bunları paylaşacaksınız. İnsanlar, Türkiye ve geleceği hakkında ne düşünüyor, Türklerden neler bekliyor öğrenip, ona göre diplomasiyi şekillendireceksiniz. Hantal bürokrasinin kurbanı olmayacaksınız. Kurban olursanız, dile getireceksiniz, çözüm arayacaksınız. Konuşacak, yazacak, çizeceksiniz. “Doğru söyleyeni, dokuz köyden kovarlar” öğretisinden kurtulup, “Müdürüm, bu olmamış. Ben bunu yeniden yazıyorum. Fransızlarla kahve içelim, Avusturyalılarla bilek güreşelim” diyeceksiniz mesela. Var mısınız, var mısınız?

“Bizde para, imkan, vizyon yok. İnsanlar kıskanır, kapris yapar, hükümdarlığını paylaşmak istemez” diyen onlarca ses, şimdi diplomasi koridorlarında yankılanıyor biliyorum. Ama bakın, içinizden bir kahraman çıkıyor, diyor ki: “Varım, gelin beraber çalışalım”. Dışişleri’nin merkez binası ile dünyadaki tüm misyonları, dijital ortamda biraraya getirip, daha aktif bir diplomasi üretmeye soyunan kahramanımız Namık Tan’ın, bu noktada ciddi desteğe ihtiyacı vardır. Tabii yanlışı olursa önce ben söylerim, hiç merak etmeyin. “Bunun adı kamu diplomasisi” diyor ya Namık Bey, kamudan da olumlu-olumsuz tepkilerini anında alıp, değerlendirecektir. Kaçınılmaz. İyi bir iletişimin temel prensibinin güven olduğunu bu süreçte bence çok daha iyi öğrenip, Türk diplomasisine güven aşılayacaktır. Amerikan’ın Ankara Büyükelçisi James Jeffrey’in, Amerikan diplomatlarının ‘dijital kapasitesi’ni benimle paylaşarak, tüm blog okurlarıma yaşattığı diplomasi keyfinden sonra, Namık Tan’ın da bizi böylesi bir keyfe hazırladığından eminiz. Evet Namık Bey, azizim. Size güvenmek istiyoruz. Bize güven verin ki, şu diplomasi koridorlarındaki kötü sesleri bütün desteğimiz ve gücümüzle yok edelim, olmaz mı….???

3 yorum:

derindenizbaligi dedi ki...

varım !

Adsız dedi ki...

Hilal'cim nefis bir yazı olmus...ellerine saglik...Namık Bey'i de bu girisimlerinden ötürü kutlamak gerekir dogrusu...

Adsız dedi ki...

Namık Bey'in Dışişleri Bakanlığı'ndaki yeni açılımlarını bekliyoruz. Tüm Dışişleri çalışanları olarak arkasındayız.

Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...