30 Mayıs 2010 Pazar

EUROvision : What a stupid game.... Yarışma yok, parti var... !

Sabahın köründe iki burun deliği de kapalı, bitkisel hayata girmiş zombiler gibi uyanmasaydım akşamki “Eurovision” geyiklerini daha iyi yazardım, eminim. Ne de olsa bir “Eurovision” partisinin onur konuğuydum. İki gün önceki boğaz ağrımı hafiften yatıştırmış olmanın cesaretiyle, bir saatlik kan-ter karışımı spor seansımdan sonra tam da “Eurovision” partime doğru yol alacaktım ki, Rene depara kalktı. Güney Afrika’nın tüm sıcaklığını, samimiyetini, enerjisini yine gönderdi, telefonda bana. “Hilosh’cum; büyükelçi, Güney Afrikalı bir işadamı arkadaşı ve eşleriyle bizi akşam yemeğine davet ediyor”... Tabii ki ‘evet’,,, evet, evet... !

Ver elini Kitchenette.... Eurovision’cılar nasılsa şarkıları dinleyecekler bu arada, bize de en eğlenceli bölüm, oylama bölümü kalacak. Oylamada yakalarız onları. Güney Afrika Devlet Başkan Yardımcısı Motlanthe’nin Türkiye z iyaretini başarıyla tamamlamış olmasının mutluluğunu yaşayan Büyükelçi Tebogo Seokolo’nun (bu nasıl bir isim kardeşim, her seferinde google taraması yapıyorum doğru yazmak için) aklında varsa yoksa Erdoğan, bir de Gandi Kemal var. Gandi Kemal başbakan olursa, Türkiye’nin Afrika açılımı askıya alınır mı, alınmaz mı? Alınmaz diyorum, şüpheli şüpheli bakıyor. Gandi Kemal Avrupa’ya, Amerika’ya daha yakın gibi duruyor diyor. Çok yanlış, çok yanlış. Kim anlatmış bunları size. Hımmm, AKP’liler. Bana bakın AKP’liler, sağa sola yanlış bilgi vermeyin. Sizi düzelteceğim diye gece yemeklerinde göbeğim çatlıyor. Gandi Kemal’in ‘halkçı’ olduğuna, olmak için çalışacağına öyle bir ikna ettim ki Güney Afrikalılar’ı, Gandi Kemal’in de bana para vermesi gerekiyor. Yok canım, propaganda yok. Siyasi tarihi bir bir özetledim. Bu arada, AKP’nin de Türkiye’de neler başardığını anlatmadan geçemedim. AKP alerjisi olanlar hemen laf atmayın ordan. Adamların yaptığı iyi işler de var şimdi, Allah için... 1 minute... ! Haberiniz olsun, bu 1 minute esprisi Güney Afrika’da bile halen konuşuluyormuş.

Kitchenette’in DJ’yi yok bu akşam. Rene diyor ki, “Güney Afrika’ya tatile gitmiştir”. Müzikler i-pod’dan geliyor. Ama ben bulup bu müzikleri, büyükelçiye vereceğim. Adam, uçtu bu müziklerle. Karısı coştu. İşadamı da Victoria Şelaleri’ne varıncaya kadar Afrika’nın en tatlı yerlerini anlatmaya başladı.

Burnum tamamen tıkanıp da, masadakilere “Hilal hasta” izlenimi vermeseydim, bitmezdi bu Afrika gecesi. Rene, dayadı burnuma bir Vicks tamponu, açmaya çalışıyor burnumu. Daha Eurovision’a gideceğiz. Haydin Eurovision’a,,,,

Estonyalı diplomat Gerli kızımız güzel bir masa hazırlamış. Ne içeceğim ben? Vanna Tallin. Çikolotalı, sütlü bir likör. Burnuma da iyi gelirmiş. Evet, Eurovision'da o komik oylama bölümü de o an başladı. Rene diyor ki, “Bırakın bunları, Afrika’ya gelin.” Hırvat diplomatımız Agşe (bu ne biçim isim gene..) kimsenin şarkıları dinlemediğinden, politik hesaplarla oy verdiğinden yakınıyor. Gözleri çakmak çakmak. “Hilal, AB’de işler kötü gidiyor. Girmeyin oraya, girmeyin..” Kıbrıs, oy veriyor bu sırada. “Heyyt, sen de kimsin be Kıbrıs” diyorum. Haaa bizim Luca da var orda. İtalyan diplomatımız. Çok seviyormuş Kıbrıs’ı. Ben senden daha çok seviyorum. Biz kavga ederken, Kıbrıs’ın puanları Yunanistan’ın oluyor. Sevimli Sırpımız Slobish, “Kadınları güzel, oyları Gürcistan’a verelim” diyor. Yok Ukrayna’ya. Kime verirseniz verin diyorum ben sinirli, sinirli. Rusya, Ermenistan’a yağdırıyor oyları. Estonya’dan da 12 puan alamıyor Türkiye. Gerli’nin oyu da boşa gitmiş, üzgün. “Hilalcim, burnunu da, boğazını da düzeltcem..” Bana, o güzel likörün üstüne bir de değişik bir bal yediriyor. Yarışma bitti... Almanya birinci.... Yok yok, ben daha da bu gece dışarı çıkamam sizlerle. Türkiye olmuş ikinci... Burnum iptal.. Bak bu Avrupalılar’dan gene fayda yok..Rene bırakıyor beni evime. .. Slobish haklı... Eurovision : What a stupid game... Çok aptal, Eurovison...çooook!!!!

Hiç yorum yok:

Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...