13 Mayıs 2010 Perşembe

You know that I'm no good... in New York...!!! Amy de, Sinatra da New York'ta şarkı söylüyor

“…You know, I’m gonna make it just about anywhere/ come on, come through/New York, New York, New York…..” Şarkıdan da anlayacağınız üzere New York’un icabına bakılmaktadır. Bu şehrin margaritaları, cin tonikleri ve seksi cosmopolitanları, BM binasındaki yararlı brifinglerin, Büyükelçi Ertuğrul Apakan’la yapılan derin sohbetlerin üstüne çok iyi gitmektedir. Bana “şurda bunu ye, burda bunu iç, şu köşede insanları gözetle” tavsiyeleri yağdıran ey New York hayranları…. Its up to youuu, New Yoooork,,, New Yorrrk…. !

Dünkü yağmurlu ve hatta ince karlı havanın üstüne bugün güneşle uyanıyorum. Ama rüzgar aynı rüzgar olacak eminim. Dünkü aynı ben olmayan vücudumu, canavar gibi yalayacak. Derin ve uzun, yüksek ve havalı binaların arasından ustalıkla sıyrılan rüzgarın özel bir hakimiyeti var New York’ta. Rüzgar, alıp sizi geçmişin koridorlarına da atabilir, geleceğin çıplak kollarına da. N’oluyor bana, sabah sabah. Bir duygusallaştım, bir yoğunlaştım. Ha ha!!!! Etrafındaki bir grup gazeteciye “Çocuk gibisiniz” fırçası çekip, sonra da günün esprisinin kahramanı olan Zeynep Gürcanlı haklı belki de… Çocuk gibiyim, çocuk. Bir saat içinde kahvaltıma kavuşmazsam, ağlayabilirim !

Ama şu noktada, yani sizinle yazışırken “profesyonel bir blogger” gibi olmalıyım. Kendisine “profesyonel diplomat” diyen Büyükelçi Ertuğrul Apakan’a hak verirken, bu şehirde profesyonel olmayanların işinin olmadığını düşündüm hızla. BM binasında profesyonel bir basitlik, Türk diplomatların konuşlandığı Turkish Center’da profesyonel bir sempatiklik, şehre acaip cool bir hava veren trafik ışıklarında profesyonel bir doğallık var. Evet, evet! “Simple and easy” tadı. Zaten profesyonellik dediğin de bu değil mi… İşte gezinin ince ayrıntısı: Türk gazeteciler böylesi profesyonel bir hizmetiçi eğitimden geçiyor. Bu eğitim, herkese ama herkese tavsiye edilir. Buyrun gelin,,, New York,,,New York… !!

Hiç yorum yok:

Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...