30 Eylül 2009 Çarşamba

Yes, I can !


Evde, okulda, sokakta, takside, gece klubünde, barda, lokantada...O, her yerde. Siyahı, beyazı, sarışını, kimi ararsanız işte. 7’den 70’e herkes Obama’lı burda. Taksi şoförünü “aslında Amerika’nın yüzde 50’si onu istemiyor” diye fiştekleyen, arada “Yok canım, abartmayalım. Durun, durun bi bakalım” diyen Polonyalı çılgın televizyoncu Karolina bile gazete ve televizyon tarihinin günümüze filmlerle, tiyatrolarla, sergilerle aktarıldığı olağanüstü Newseum müzesine girince gördüğü Pulitzer ödüllü Obama fotoğrafının karşısında öyle bir eridi ki, fotoğrafı çat diye öpüp objektiflere yukarda gördüğünüz gibi yakalandı. Ben geri durur muyum ondan derken, müzedekiler de sıraya girdi Obama’yı öpmek için. Müzeye hareket kattığımız için bize teşekkür üstüne teşekkür yağdıran yönetim, Obama sayesinde Washington’ın üstünden kötü imajını attığını yeni bir hayata kavuştuğunu ballandıra ballandıra da anlattı.

Bu Obama sevgisi öyle böyle değil. İnsanlar gece klubünde fotoğraf çektirirken, biraraya gelip kameralara “Obama” diye gülümsüyorlar. Gitti cheese’ler, seks’ler, patato’lar....Otobüs’te, metroda canı sıkılanlardan “Obama, Obama” şarkısı yükseliyor. Washington’da öğle yemeklerini State Department’ın kente hakim terasında, ünlü Benjamin Franklin Salonu’nda ve Capitol Hill’ın okul kafeteryasını andıran sevimli yemekhanesinde yiyen gazeteci arkadaşlarla kaynaşma noktamız dün gece doruk noktasına çıktığında da, dilimizde yine Obama vardı. Eğlencenin, esprinin, motivasyonun, tabii yeri geldiğinde...herşeyin ama herşeyin tadı-tuzu, biberi, şekeri, tarçını, karanfili olan Obama, hangi McDonalds’a gidiyor, nerelerden alışveriş yapıyor, hangi caddede yürüyor herkes ama herkes biliyor Washington’da. “İyi de bize niye göstermediler Obama’yı” diyen dert yanan zavallı gazetecilere, “Yakında, çok yakında” diye takılan State Department’ın sevimli diplomatları, sevimli herkesi de Obama hayranı burada. Çok ama çok uzun süren votkalı, biralı, romlu, balsamlı, şaraplı gecenin sonunda yaptığımız esprileri de Obama süsledi. Birbirimize “Yes, we can” diye takılırken, aklımızda yarın çıkacağımız Raleigh yolculuğumuz için hazırlayacağımız valizler vardı. Raleigh bakalım nasıl olacak. Orada da sürecek mi bu Obama manyaklığı derken, gecelerin soğuğunda bile parmak arası terlikle dolaşan, böyle de otele tıpkı Araplar gibi girip çıkmaktan çekinmeyen Amerikalılar’a da sarhoş kafayla takılmadan edemedik işte. Niye parmak arası, bu soğukta, niyeeeee diye sorarsan, sen de alırsın yanıtı: “Think Obama”....

Obama’nın yalnızca Amerika’da değil dünyanın her yerinde neden bir stara dönüştüğünü sanırım anlatmama gerek yok. O, gerçek bir politikacı ve çok ama çok seksi. Atletik, karizmatik, Michell gibi güçlü bir kadının kocası, iki kız çocuğu babası, insanları motive ediyor, hamburger yiyor....Halkla, halk gibi yaşıyor. Başkanlık onun için sadece ama sadece bir post, o kadar. Kendinden hiç ama hiçbir şey kaybetmemiş. Bunlar, sokaktaki halktan alıntılar...Ben zaten Obama hayranıyım da, bilmem siz ne dersiniz. Hadi bakalım, “Yes, you can”.....

Hiç yorum yok:

Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...