29 Eylül 2009 Salı

Woodward says: Get off your ass


Bu kurt, karizması Başkan Obama’yı bile sollayan gazeteci Bob Woodward’la, State Department (ABD Dışişleri Bakanlığı) çatısı altında buluşmamız gerçekten çok ama çok havalıydı. Sabahın köründe gittiğimiz Dışişleri Bakanlığı’nın güvenlik çemberini saatlerce süren bir uğraştan sonra geçen herkes Dışişleri Bakanlığı’na küfür mü, yoksa şükür mü edeceğini şaşırmıştı. Karşımızdaki, her gazetecinin bir gün mutlaka ulaşmak isteyeceği noktaya ulaşmış ve o noktada hayatın keyfini çıkaran efsanevi Bob Woodward’tı. All the President’s Men filmi çoktan başlamıştı. Bu filmde ünlü oyuncu Robert Redford tarafından canlandırılan Woodward, kanlı canlı haliyle burnumuzun dibindeydi ve bize gazetecilik anlatıyordu.

İşini bilen gazeteciye anlatmaya ne gerek vardı ki esasen. Woodward, “Get ouf of your ass- Kıçını kaldır” ve “I need your help– Yardımına ihtiyacım var” diye gazetecilik hayatının iki temel kuralını sıkı sıkı tembihledikten sonra, Nixon’dan Başkan Bush’a kadar uzanan geniş zaman diliminde ABD başkanlarını nasıl hizaya getirdiğini, nasıl adam ettiğini esprilerle anlatarak kendisini dört göz dört kulak dinleyen biz idealist gazetecilere, hayatımızın en güzel anlarından birini yaşattı. Kıçını kaldırıp da, haberin olduğu yere gitmeyen ama oturduğu bilgisayarın başında kendini gazeteci sananlardan olmamamızın ne kadar değerli olduğunu işte onunla bir kez daha anladık. İnsanlarla iletişim kurarken, “Hiiişt ben gazeteciyim, bana ötmek zorundasın” diye hava atmanın lüzumsuzluğunu onun halen insanlarla konuşurken “Yardımına ihtiyacım var” demekten vazgeçmemesinde bir kez daha anladık.

Watergate’i onunla tekrar yaşamak, özgür basının önemini bir kez daha kavramak çok ama çok heyecanlıydı. Kendisi de cumhuriyetçi olarak bilinen Woodward, 1972 – 74 yıllarında gelişen ve cumhuriyetçi Başkan Nixon’un ABD tarihine görevinden istifa eden ilk başkan olarak geçmesine yol açan Watergate skandalını ortaya çıkarmaktan nasıl vazgeçmediyse, bugün de herkesin hayran hayran izlediği Başkan Obama’nın peşinde. Tıpkı Başkan Bush’un peşinde olduğu gibi. Tıpkı 38 yılını verdiği gazetecilik hayatında takip ettiği her haberin peşinde olduğu gibi. Washington Post’un 38 yıllık gazetecisi, Pulitzer’lerin yalayıp yutucusu, en çok satan kitapların yazarı Woodward’a, gazetesi kadar devletin de sahip çıkması ne hoş değil mi. Hem o, devletle en ince ayrıntısına varana kadar uğraşmaktan asla vazgeçmezken. Dünyanın her yerinde onun haberlerinin satır satır okunduğunu bilen ABD Dışişleri Bakanlığı, rica minnet onu gazetecilerle buluşturuyor, ona bakanlığın kapılarını sonuna kadar açıyor. Türkiye’yle karşılaştırmayı hiç ama hiç istemiyorum ama .... Bizde ise nedense çoğunlukla ‘yalaka’ gazetecilere açıktır kapılar. Kimse bilmez ki, gerçek gazeteci için kapının anlamı yoktur, gerçek gazeteci için açılsın veya açılmasın o kapının ardındaki habere ulaşmak vardır. !!! Bakalım bizim Dışişleri Bakanlığı da, kıçını kaldırıp kapıları açabilecek ve (eğer bulursa tabii) yaşayan efsanevi bir gazeteciyi bakanlık çatısında genç gazetecilerle biraraya getirebilecek mi...N’olmaz, n’olmaz...Unutmayalım: UMUT, UMUT, UMUT..

Not: Woodward'a neden 38 yıldır Washington Post'ta olduğunu ve ne kadar maaş aldığını sordum. Yanıtı aynen şöyleydi: "Washington Post benim ailem gibi. Ayda 100 dolar maaşım var. Hayatımı kitaplarımdan kazanıyorum"....

Hiç yorum yok:

Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...