29 Ocak 2016 Cuma

Konichiwa... Kalbini aç... -1


Milimetrik hesaplar, küçücük detaylar. İnce bir ruh her şeyi düşünmüş işte. Madem yaşayacağız doğru düzgün yaşayalım değil mi ama. Her gün lanetler okumanın, her gün ölmenin anlamı yok bu dünyada. Örneğin; evden işe, işten eve adam gibi git gel. Sen yeter ki işe git; ben sana otobüsler, trenler, uçaklar yaparım. Sadece evler, arabalar yok bu dünyada. Çiçekler, böcekler, ağaçlar, parklar var. Sen yeter ki sev. Ben sana çiçekler fışkıran, gökyüzünü yırtıp geçen ağaçlar veririm. Sen yeter ki sen ol. Kalbini aç ve tüm gücünle sevmeye çalış.  


Bize filmlerde gösterirler, anlatırlar hep. Biz uzaktakiler; bilmediğimiz hayatlar için ipuçları çıkartmaya çalışırız ama pek de beceremeyiz. Becermek için gidip, dünya gözüyle görmek üstüne bir de derin derin felsefe yapmak gerekiyor. Tam 13 yıl aradan sonra yeniden Japonya’dayım. 13 yılın bir ülke hayatında büyük kilometreler olmadığını deneyimlemiş bir Türk olarak, ‘çok daha bir şey değişmemiştir’ hesabıyla bu minik ama dev insanların arasına tesadüfen daldığımı söyleyebilirim. Her şey tesadüf mü, değil mi tartışması var ya. Onu da burada netleştirdim. Japonya yazılarımı okudukça hissiyat sahibi okurlarım zaten neyin ne olduğunu anlayacaklar.

Şeker kız güzel çizgi filmdi değil mi ama. Star Wars’ın bugün kapısında kuyruklar bitmiyor. Uçan kaz, hep uçsun istedik. Çizgi filmlerdeki gibi olamaz mıydı insanlar. Evler, arabalar hatta aşklar. Biz büyürken sadece çocuk kitaplarımız, oyuncaklarımız, filmlerimiz, dizilerimiz değil hayallerimiz de hafiften çekilmiş hayatımızdan. Ayyy içim şimdi fena sızladı. Oysa bak; o küçümsediğiniz çocuk hayalleriniz bir kente, bir ülkeye modernizm getirebiliyor. Tamam; hızlı trene kafayı takabilirsin de; her yıl bunun en üst modelini yapacağım, insanları daha çabuk gidecekleri yere ulaştıracağım diye uğraşırsan bizim ancak filmlerde olacağını düşündüğümüz şeyler olur. Hayaller gerçek olur. Gerçeğin en sağlam bacağı hayaller değildir de, nedir? Burada demek istiyorum ki; 150 milyon
nüfuslu Japonya; hayalleri ciddiye alıyor. Akıllı bir mühendis bir diğerini buluyor ve olanlar oluyor. Ne mi oluyor?35 milyon nüfuslu Tokyo’dasınız örneğin. Trafik ışıkları tüm engellileri de düşünecek şekilde ayarlanmış. Biz; yeşilde geçerken değişik bir sinyal çalıyor. Görme engelliler o sinyale göre hareket ediyor. Ve bu sinyal her ışıkta değişiyor. Görme engelliler asla yanılmıyor. 35 milyon nüfuslu Tokyo’da karşıdan karşıya geçerken kaos değil, ahenk yaşanıyor. Herkes sırasını biliyor. İnsanlar; nefis kuyruklar oluşturuyor. Her şeyin bir yolu, yordamı var. Mühendislerin hayatı kolaylaştırmak için geliştirdiği her sistem; sokakta yerini alıyor. Eee, insanlar eğitiliyor. Böyle bir şey mümkün.
“Hep mümkünleri konuşalım” diyor Rene. Hiç itirazım yok. Hep mümkünleri konuşalım. Meşhur Şinkanzen’e, o beyaz ata, o uzay trenine, o heyecan veren vagonlara atlayalım da Kyoto’ya gidelim mesela. Bir matcha (maça)içelim, geyşa bir hanımefendi bize “Kalbinizi açın ve sevin” desin. Sevmek neymiş, anlatsın.

16 günlük Japonya seyahatimde Tokyo ve Kyoto’da temaslarda bulundum. Hilal’in Notlarını okuyanlar bilir. Burası bir tur rehberi değil. Burası bir his rehberi. Elbette; bir toplumun çelişkilerini de görür, okursunuz. Ama önce güzellikleri görmekte fayda var. Haydi ruhumuzun biraz tozunu alalım. Kalbimizi açmak ve sevmek neymiş biraz düşünelim.  

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Az ve öz yazıp ne çok açıklamışsın. Çok keyifli ve hoş bir gezi yazısı; tatlı bir his rehberi.

Hilal Köylü dedi ki...


Devamı gelecek Japonya yazılarının... Teşekkürler.

Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...