Tazecik bir
Nisan gününü güneşle dansediyorken yakalamışken, hayat birden firene basmıştı.
Kötü olduğu kadar acı, acı olduğu kadar ezici, ezici olduğu kadar uzak bir
haber beliriyordu akıllı telefonumda. Yine bir gerçek, içli içli haykırıyordu.
Bir, “Sen beni böyle bırakıp gitmezdin hiç, yapmazdın” diyordu, bir “Seninle
her şeye varım ben”… Gerçek, çok ciddi haykırıyordu. Kayahan’ın ölüm haberi
sıradan değildi. Ölüm bu haberin altında ezildikçe eziliyor, dile geliyordu:
Sarı saçlarından sen suçlusun… Ölümü ezip geçen bu haber, garip bir umuda
dönüşüyordu. Nisan; acı acı gülümsüyordu.
“Yeni
şarkılar” yeni albümün adı. Fazıl Say; Edip Cansever, Turgut Uyar, Cemal
Süreya, Nazım Hikmet ve Ömer Hayyam’a yepyeni bir ruh veriyor. Sen beğenmesen
de, itici bulsan da, güzelim dizeleri yeniden süslendiriyor, önüne sunuyor. Fazıl
Say da; mutsuzluk imtihanlarındaki bu topluma yeni notalarla sesleniyor.
Yargılamadan, anlamaya çalışsak, kanatmasak üretileni daha çok keyif almayacak
mıyız? Yapamaz mıyız bunu? Fazıl Say’ı da dinleyip, ruhumuzun tozlarını alamaz
mıyız? Aldık çıktık bile… Kayahan’ın şarkılarıyla adımladığımız Kızılay sokaklarında
Fazıl Say coşkusu yaşadık.
Dost
Kitabevi’nden yeni çıkmıştık ki Hüseyin’le karşılaştık. 15 yaşında bir ayakkabı
boyacısı. Babası yok. Sibel, “At o sigarayı, sana hiç yakışmıyor” dedi, hemen
attı. Benim ayakkabılarımın tozunu almaya başladı Hüseyin. 7 yaşından sonra
okuyamadığını söyledi. Annesi evdeydi. “Haydi bak bana” dedim, fotoğrafını
çektim. Ey hayat, al sana söylüyorum: Sana sevdanın yolları bana kurşunlar.
Kızılay’da
sokaklar daha mı içten, daha mı bizdendi? Evet, öyle geldi. Her yerden hayat
fışkırıyordu. Arka fonda hep Kayahan çalıyordu. Kulağıma hafif hafif “Seninle
her şeye varım ben” diyordu. Sibel’le adımlarken sokakları öğle yemeği için
gittiğimiz Kebo’nun da tarifsiz keyfini çıkartıyorduk. Nefis Antakya mutfağı
Ankara’nın ayağına gelmiş. Gidip keşfeden mutlu: La fa, la sol….
Gün bitmiyordu,
uzuyordu. Kocatepe kahvesi içsek, hayatın azgın sularında daha güçlü olabilir
miydik? Olurduk. Dost sohbetinde bir kahve, dünya gibiydi. Kayahan yine
söylüyordu: Senle topla beni, çarp uzaklarla…..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder