11 Ocak 2010 Pazartesi

Mardin'de diplomasi (1)


Haftasonunu, hava sıcaklığının 17 dereceyi vurduğu, güneşin ışıl ışıl yandığı, Mezopotamya’nın kollarını açtıkça güzelleştiği Mardin’de geçirdim. Geceleri yıldız kopartmakla, gündüzleri de bir yandan cami, türbe, kilise ve manastır gezip, bir yandan Mardin’in milattan öncesinin, öncesine uzanan sokaklarını arşınlamakla meşgul olduğumdan, içimdeki yoğun duygu silsilesini satırlara dökmem mümkün olmadı. Tabii bir de düşünün, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, onlarca Türk büyükelçisi ve diplomasi muhabiri arkadaşlarımla birlikteydim.

Düşünsenize; kentin sokaklarında kalabalık bir büyükelçi grubuyla dolaşıyoruz, hep beraber büfeden pide alıp yiyoruz, çocukları öpüp kokluyoruz, vatandaşlarla çay içiyoruz, Mardin’in her biri kartpostal tadındaki mekanlarında birlikte objektiflere gülümseyip, fotoğraf çektiriyoruz. Kuruluşu M.Ö 4500’e kadar uzanan Mardin’de ‘zaman’ dediğimiz, hani hep ‘yaraları iyileştirdiği’ni düşündüğümüz ama bir o kadar da ‘yanıltıcı’ olan kavramın tadını çıkarıyoruz.

Bakan Davutoğlu kafayı taktı bir kere, bugüne kadar ‘halktan kopuk olmakla’ sürekli eleştiri yağmuruna tutulan, hatta bu yüzden ‘monşer’ yaftası yiyen büyükelçileri, halkla kaynaştıracak. Ve bunun için iyi bir başlangıç yapıp, Mardin’i seçiyor ve kamu diplomasisi yolunda ilk adımını atıyor. Başarıyor da. “Ayyy, üstüm toz olacak. Pantolonuma her an sümük bulaşabilir. Ahıra giremem, üstüm kokar” türünden esprilere konu olan monşerlerden, bugün neredeyse hiç kalmadığını halkın da anlaması lazım ya, anlıyorlar işte. Galiba onlar artık, Dışişleri’nin hiç kimsenin uğramadığı odalarında çürümekle meşgul. Ya da çoktan çürüdüler gittiler. Çürümeyenlerin icabına da Davutoğlu sıkı bakacak gibi görünüyor.

Mardin öyle bir kent ki, çoğumuzun içine işleyen satırların yazarı Murathan Mungan’ın kenti bir kere. Mezopotomya topraklarından çıkmış da, bugün yazıları, şiirleri neredeyse tüm Avrupa ve Doğu dillerine çevrilen bir yazar. Onu önümüzdeki günlerde Davutoğlu’ndan da sık sık duyacaksınız, çünkü o da Murathan Mungan’ın Mardin’i Mardin yapan unsurlardan biri olduğuna inanıyor. Hatta bakın Davutoğlu’nun aktif-dinamik basın müşaviri arkadaşımız Osman Sert’ten “Hilal, Bakan Bey seni bir Mungan seansına çağırırsa hiç şaşırma” esprisi geldiyse, bu iş olmuş demektir.

Ya duygular, ya duygular..Ya Mardin. Bana ömrümün teel yerlerini yeniden hissettiren, her gidişimde, Murathan Mungan’ın neden “Çarşafını değiştir denizin, sevgilim” dediğini bütün doğasıyla hissettiren Mardin. Size iki satırı da yazıp, ben neden Mardin’de ‘ben kendim’ olduğumu, sizin de ‘siz kendiniz’ olacağınızı yeniden yazacağım galiba. “Çarşafını değiştiştir denizin, sevgilim – Alışmak çürütür gövdenin derinliğini.”

4 yorum:

Adsız dedi ki...

Sevgili Hilal,
Siz gazetecisiniz, daha iyi bilirsiniz.
Bu büyükelçiler hükümeti mi, devleti mi temsil ediyor? Yani gittikleri yerde Başbakan adına mı, Cumhurbaşkandına mı görev yapıyor?
Kimse yazmadı mümtaz Türk basınında. Hiç değilse sizde bekleyelim bir büyükelçinin iktidar milletvekiliyle karşılıklı göbek atmasının anlamını.
Gerçek orada duruyor, bakınca görülüyor, bakınca...:)

Hilal Köylü dedi ki...

Ah Sevgili okur ahhh,,,,
Güzel soruların için teşekkürler...
Büyükelçiler tabii ki devleti temsil ediyor. İktidar milletvekiliyle karşı karşıya geçip göbek atmasının da iki nedeni olabilir; ya iktidardan alkış alıp,pay kapmaya çalışıyordur ya da gönlünce eğleniyordur, içinden geldiği gibi. Kürtçe-Arapça ve Türkçe türküleri sen de Mardin gibi bir yerde dinleseydin kalkıp da halay çekmeden duramazdın... İnan bana, bu göbek atan büyükelçiler gerçekten Mardin'de frekansı yakaladılar ve gerçek bir Mardin gecesi yaşadılar... Artık şablonlar yok tamam mı, hayatlarımızda...Olanların derdi de çok kolay çıkıyor ortaya. Görürüz nasıl olsa.... Gün ola, harman ola.... : )))Yoksa sen çekmedin mi halay hiççççç.... !!!

Adsız dedi ki...

Sevgili Hilal,
Sizin gibi sorgulayan duruşu olması beklenen bir gazeteci dahi, önündeki manzarayı bu kadar kabullenerek yorumluyorsa, biz okurlara susmak düşüyor.
Boşuna vaktinizi aldığım için özür dilerim.
Bir daha bu şablonlarla dolu sorularla sizi rahatsız etmem.
Hoşçakalın,

Hilal Köylü dedi ki...

Sevgili okur...

Sadece hemen yargılamayalım, zamana bırakalım dedim. Sorular her zaman güzeldir... Beni sorularınızla rahatsız etmiyor, aksine mutlu ediyorsunuz... Konuştukça doğrulara ortaklaşa ulaşacağımızdan eminim... Rahatsızlık ne demek,,, estağfurullah efendim...

Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...