“Ama ben gidemem ki. Burası benim ülkem, canım ciğerim. Benim de İstanbul’um” diyen telefondaki Hrant sesini, Dink ve dingin duruşunu tıpkı 3 yıl önce olduğu gibi bugün de kana kana içime çektim. “Sakın üzülme, ağlama. Yaz, konuş, sorgula, unutma. Unutma ki, sesimiz geleceğe taşınsın” tembihi, benim Türkiye’de demokrasi arayışıma can oldu çoğu zaman. Son 3 yıldır ne zaman tökezlesem aklıma geldi o. Bir başka geldi. 17 yıl önce yine demokrasi katillerinin kan kustuğu, Uğur Mumcu’yu susturduğu zamandan sonra yaşadığım ‘gel-git’lerin ardından Hrant Dink, bambaşka geldi. Türkiye; ne 17 yıl öncesinin ülkesiydi, ne demokrasi katillerinin amip gibi çoğaldığı bir gezegendi. Öyle sanıyordum ki, demokrasi için tartışıyoruz. Reform istiyoruz diyordum ki, 19 Ocak 2007’de Hrant Dink öldürüldü. Kendi İstanbul’unda, kendi ülkesinde, kendi gazetesi Agos’un önünde, başının arkasına ateş edilerek öldürüldü.
Belleğini sağlam tut ki, sen de unutmanın ya da unutulmanın halen marifet sayıldığı bu ülkede demokrasi katillerinin ekmeğine yağ sürme Hilal: Dink’in ölümüyle sonuçlanan olaylar Agos’ta Sabiha Gökçen’in binlerce Ermeni yetimden biri olabileceğine ilişkin haberle başladı. Haberden sonra İstanbul Valiliği’ne çağrılan Dink’in, valilikteki görüşmesinden sonra verilen bir şikayet dilekçesi üzerine Şişli Cumhuriyet Savcılığı tarafından bir yazısı için ‘Türklüğü aşağılamak” suçlamasıyla, Türkiye’nin başına örmedik çorap bırakmayan Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesinden dava açıldı. “Türklüğü aşağıladığı” sayıldığı için Dink, sürekli ama sürekli tehditler aldı, protesto edildi, ‘bölücülük’ suçlamalarının hedefi oldu. 2004’te başlayan bu olaylar, 2007’ye kadar sürdü. 19 Ocak 2007’ye. Ve Dink, o gün gazetesinden çıkışında başına ve boynuna isabet eden üç kurşunla hayatını kaybetti. Bir isim bulundu. Genç bir isim. Ogün Samast. Beyaz beresi moda bile oldu, ‘ülkücü’ diye adlandırılıp da aslında demokrasi katillerinin oyuncağı olan gençler arasında.
Türkiye’nin o günlerde reform treninde ‘hızla’ yol aldığını iddia eden devlet görevlileri halen görevlerinde. Evet, biz de umutluyduk reformlar yolunda. Hrant’ın arkadaşları olarak cinayetler aydınlansın istedik bu ülkede. Umudumuzu o yüzden yitirmedik. O yüzden ‘reform treni'nden hiç inmek istemedik, inmeyeceğimize inandık. Kırıldık, yorulduk ama inancımızı yitirmedik. Arkadaşımız Hrant için, Türklüğün ‘ırkçılık’la yoğrulmadığına inanan gerçek Türkler için, kardeşlik içinde yaşarken ‘Sen Ermenisin’ diye kimseyi dışlamayı aklının ucundan bile geçirmeyenler için, kardeşliğimizi geleceğe taşımaya and içenler için, inancımızı hiç yitirmedik… Hiç yitirmedik… Öyleyse katili bulun… Hrant için, adalet için bulun. Cinayete yol açan veya göz yumanlar, katilleri yetiştiren, onlara resmi görevler verenler, katili bayrağın önüne koyup kahramanlık görüntüleri çekip ve dağıtanlar, Hrant için adaleti çok görenler… Katili bulun. Ogün Samast’ı kullanan demokrasi katillerini…. Demokrasi katillerini bulun. Soruşturma dosyalarını tozlu raflara gönderenleri bulun…
Ben de Hrant’ın arkadaşıyım. Ben de adaletin, kardeşliğin hüküm sürdüğü onurlu bir hayat istiyorum. 19 Ocak’ta “Hrant için, adalet için” bugün yalnızca Agos Gazetesi’nin önünde olmayacak Hrant’ın arkadaşları. Dink cinayetinin arkasındaki ‘devlet eli’ yargı önüne çıkarılmadıkça rahat uyuyamayacak onlarca arkadaş, onlarca dost, onlarca kardeş, onlarca Türk, onlarca Ermeni bugün, 19 Ocak’ta hep birlikte. Demokrasi katillerinin hoşuna gitmese de, çünkü “Hepimiz Hrant’ız, Hepimiz Ermeniyiz”
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Öne Çıkan Yayın
Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük
Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...
-
Kız çocukları babalarından bahsederken sanki bir film kahramanından sözederler. O kahraman hırçın, korkunç, garip olabilir çoğu zama...
-
Türkiye’nin zencileri ve beyazları olmadı hiç. Kimse kimseye “senin rengin siyah” diye öfke beslemedi. Tüm çocuklar kardeşçe futbol oynadı s...
-
Simitçiye de sordum: Sen hangi sesi duyunca mutlu oluyorsun? “Her türlü günaydın bana hayat veriyor” dedi, kocaman gülümsedim. Onun sokağı...
2 yorum:
Uğur Mumcu'nun katili/katillleri bulundu mu ki, Hrant Dink'inki bulunsun.... Yok... Hiç umudum yok benim...
İstanbul'da hava ağır mı ağır. Kar yağıyor sanıyorsun ama yok, yağan sadece keder ve hüzün. Beyaz kar tanelerine bürünmüş, asılı kalmış, donmaya yüz tutmuş binlerce gözyaşı, yüz binlerce ağrılı yürek. Ellerinde siyah şemsiyelerle, geleceğe dair umutlu olmak istiyorlar yeniden ama çok da mümkün görünmüyor. Çünkü burası, katilden kahramanlar yaratan Ağca gibileri yücelten acizlerin diyarı. Burası, sen umutlandıkça kafana balyozların indirildiği “erkek”lerin diyarı. Burası, başkalarına tahammülün olmadığı, ıssızların çoğaldığı garip bir diyar.
Hilal’in de dediği gibi, adaletin, kardeşliğin hüküm sürdüğü onurlu bir hayat istiyoruz. Ve bunun için mücadele etmeliyiz. Tabii gücümüz ve sayımız yeterse...
Yorum Gönder