Benim dedem; babamın babası olan dedem 1960’larda kalkmış Almanya’ya gitmiş. Almış valizini çıkmış evden. Karısı, çoluk çombalak Ankara’da kalmış. Şöyle bir göz atıp gelmekmiş maksatı. Ama nerdeee. Ev ahalisine yazdığı mektuplarda “Domuz bunlar ya, adamın iliğini sömürürler” diye küfürler savursa da, gurbet ellerde Evropa havasını içine doya doya çekmiş, her türlü gevur icadını Ankara’yla paylaşmış. Almanya macerasını, hastalığı yüzünden istediği kadar uzatamamış amaaaa...Bu Avrupa havası aileye hızlı bir giriş yapmış ya, dedemin ardından amcam düşmüş yollara. 20’sinde bile değilmiş adam. Mercedes tutkusunun kurbanı o, yazık. Orada Mercedes’lerle daha çok haşır-neşir olacak ya. Ne Mercedes’i kardeşim, haşır-neşir olmadığı Alman kalmamış beyefendinin. 40 yılı devirdi galiba Almanya’da. Beyefendi, işadamı. Türkçe’yi unutmuş, Almanya’yı ana dili zannediyor. Türkiye’ye dönmek aklının ucundan bile geçmiyor. Sonra ötekiler, sonra ötekiler… Sülalenin yarısı Avrupa’nın öteki ülkelerindeyse, bir öteki yarısı Almanya’da.
Evet, 1961’de Türkiye’yle “İş Gücü Alımı Anlaşması” imzaladıktan sonra ‘ekmek parası’ için yollara düşen binlerce Türk’ün ikinci evi olan Almanya’da bugün 3 milyonun üzerinde Türk yaşıyor. Çoğu zaman “Alamancılar” olarak adlandırılıp da “kro, görgüsüz, zavallı” diye aşağılanan bu Türklerin yeni,yepyeni bir topluma, Alman havasına entegrasyonu elbette sancılı olmuş. Zaten Almanya’da Türkler’in çoğunlukta yaşadığı kentler, semtler uzaktan fark edilebiliyor. Diğer Avrupa ülkelerinde de öyle. Ama, İtalyanlar’ın da çoğunlukta yaşadığı kentler uzaktan fark edilebiliyor mesela. Bu; göçün doğasında var. Tamam, Türkler’in gerçekten filmlere konu olacak ölçüde hikayeleri var. Bizim yakınlara sormuştum da ben bir gün, bir dönem gerçekten balkonda kurban kesmeye bile kalkışanlar, olmadı bu işi küvette halletmek isteyenler çıkmış. Yazık ama yaa, ‘kro’ demeyelim onlara. Hem zaten zamanla gelişmeye, değişmeye, öğrenmeye de başlamışlar. Bugün Almanya’da “Alamancı” tiplerin yanısıra politikada, hukukta, gazetecilikte, iş dünyasında boy gösteren Türk sayısı da arttıkça artıyor.
Bu Almanya meselesini yaz-yaz bitmez kardeşim. Türklerin Almanya seferi üzerine master, doktora tezleri yazılıyor, filmler çekiliyor, oyunlar oynanıyor. Yani iki ülke birbiriyle sürekli iletişim halinde olan canlı iki organizma gibi. Kavga, gürültü, parırtı, küslük, aşk-meşk, ne ararsan var. Ama Almanya, 3 milyondan fazla Türk nüfusunun hakkını veriyor mu, vermiyor mu? 3 bin saat konuşulur bunun üstüne de. Benim burada dürteceğim kişi; Sevgili Şansölye Angela Merkel. Bu arkadaş, Hristiyan Demokrat arkadaş, AB’ye girmek için canla-başla çalışan Türkiye’nin ayağına çelme takmak için kalktı bir gün “Türkiye tam üye olamaz. Onları ayrıcalıklı ortak” yapalım dedi. Hiçbir AB kağıdında bahsi bile geçmeyen ‘ayrıcalıklı ortaklık’ lafını diline sakız edip, Türkiye’nin AB yolunda baş düşmanı oldu. Galip gelmek için, Fransa’nın uyanık cumhurbaşkanı Sarkozy’le her çeşit dansı da yapıyor biliyorsunuz. “Almanlar, bizi istemiyor. Bizi hiçbir Avrupa ülkesi istemiyor” diyen kompleksli Türklerin de ekmeğine yağ çalıyor arkadaş.
Yaaa, böyle düdük bir durum. Derken, Almanya’da yapılan son seçimlerde oluşan koalisyon hükümetinde Türkiye’nin AB üyeliğini istemeyen Hristiyan Demokratlar’ın ortağı liberaller oldu. Dışişleri Bakanlığı’na ciddi anlamda liberal Guido Westerwelle oturdu. Dışişleri Bakanı olarak bugün Ankara’da bulunduğunu “Beni kısa pantolonlu turist sanmayın. Federal Alman hükümeti adına konuşuyorum” çıkışıyla dile getiren Westerwelle, Türkiye’nin AB üyelik sürecinin arkasında olduğunu dile getirdi. Hop hop, altın top ! Merkel teyze Hristiyan Demokratlar’ın da lideri ya, ama Alman hükümetinde işte kendine aykırı bir ses var. Hop hop, altın top ! Hop hop, altın top! Valla aynen böyle söyledi Westerwelle: “Türkiye’nin üyelik süreciyle ilgili tartışmalar olabilir ama siz kağıt üstünde yazılanlara bakın.” Yani, Merkel’e ne bakıyoruz demeye getirdi. Hop hop, altın top ! Adam, bugün alacak başını, beraberindeki bir sürü işadamıyla birlikte İstanbul’a gidecek. Eee, her yıl 4 milyon Alman turist geliyormuş Türkiye’ye. Türkiye’yle daha çok iş bağlama peşinde.
Yaniii….Hop hop, altın top ! Demek ki, karşımızda 1 Almanya yok. Karşımızda 1 Merkel yok. Türkiye gibi Almanya da ‘siyasi oyunlar’ içinde. Merkel’i ayrı konuşuyor, Dışişleri Bakanı Westerwelle ayrı konuşuyor. Önemli olan bizim ne yaptığımız…Hop hop, altın top ! Vay Merkel vay !
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Öne Çıkan Yayın
Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük
Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...
-
Kız çocukları babalarından bahsederken sanki bir film kahramanından sözederler. O kahraman hırçın, korkunç, garip olabilir çoğu zama...
-
Türkiye’nin zencileri ve beyazları olmadı hiç. Kimse kimseye “senin rengin siyah” diye öfke beslemedi. Tüm çocuklar kardeşçe futbol oynadı s...
-
Simitçiye de sordum: Sen hangi sesi duyunca mutlu oluyorsun? “Her türlü günaydın bana hayat veriyor” dedi, kocaman gülümsedim. Onun sokağı...
5 yorum:
Yaaaa amaaaann, tüm bu reformlar, atılımlar Türkiye'nin kendisi için yapılmalı bence, halk için yapılmalı.... Haaaa sonunda AB'ye gireriz girmeyiz ayrı mesele.... Ne yani, AB kalksa dese ki: "Biz karar aldık, ne yaparsanız yapın Türkiye AB üyesi olamaz". Vaz mı geçeceğiz yani reformlardan ? Eurovision şarkı yarışmasına döndü bu AB işi de.... Bir zamanlar nasıl da yırtınıyorduk Eurovision'u kazandık kazanamadık, hakkımız yendi, yok oylar siyasi verildi diye... N'oldu şimdi esamisi okunmuyor Eurovision'un, haaa birinciliğimiz bile oldu, o ayrı.. İşimize bakalım biz bence, AB de kendi kaybeder bizi almazsa ;)))
İşte budur,,,
Keşke senin gibi düşünenlerin sayısı artsa. Biz, reformlarımızı AB için yapmıyoruz. Kendimiz için yapıyoruz. Kendi kendi içinde reformlarını sürdürse bu ülkenin müthiş enerjisi, üretimi AB'nin hakkından gelecek. Türkiye'yi üye olarak almadıkça tabii ki AB kaybediyor. Global kriz yüzünden çarpıldılar örneğin. Bunların başında da Almanya geriyor. Türkiye'nin işçisine, köylüsüne, öğretmenine, doktoruna ihtiyacı var. Evet, evet...ağzına sağlık... Biz kendi işimize bakalım. Olay da bu.... AB dediğimiz şey cennet, melek birşey değil zaten. Ama hakkını verelim, bu adamlar 'estetik, değer, birey, müzik, sanat, kitap...' gömleğini Türkiye'den önce giymişler. Adam Mercedes'ine atlıyor Almanya'da işaretlere göre 50 km nin ötesine geçemiyor. Geçerse anında yiyor cezayı. Polis, sıkıysa rüşvet alsın. Haaa, tabii ki istisnaları var.... Ama inanın, inanın buradaki gibi bir trafik rezaleti yok meselaaa. Beni trafikte taciz etmeyen kalmadı arkadaşlar....
Hak-hukuk, düzen, adam gibi yaşam istiyoruz arkadaşlar...AB tabii ki bu işin kenar süsü,,,kenar süsü...
Sevgili Hilal,
Bence bu toz pembe gözlüklerle Egemen Bağış'ın basın sözcüsü olmayı hak ediyorsun. Devlet görevi de fena olmaz aslında. Ne dersin?
Ey Sevgili okur...
Ey Sevgili bana yeni işler bulma zahmetine katlanan okur...
Demek ki, okuyorsun... Okuyabiliyorsun. Okuduğun için gözümde daha bir değerlisin. Hatta bu güzelim yorumlarını tüm okurlarımla paylaşıyorsun. Paylaş ki, herkesin gerçek performansı görülsün, düşünceleri, bakışı ortada olsun. Bitsin artık bu maskeli balo,,,, bitsin... Türkiye, 'gerçek' insanların olsun, gerçek...
Saygıyla kal ...
Yazılanlardan hiç olmadık anlamlar çıkarmakta üstümüze yok. Şimdi, bu yazıyla basın danışmanı olma isteğinin ne alakası var. Hilal'in zaten böyle bir derdi olsa, başka kanallardan olaya müdahil olur. Blog bunun için çok etkin bir mecra değil... Ayrıca olsa bile ne olur ki? Anlı şanlı devlet kadrolarımız en azından bunu gerçekten "hak eden" birini bünyesine katmış olur. Vatana millete de "hayırlı" olur.
Yorum Gönder