Aylardır üzerime üzerime gelen cümleler vardı: Her türlü
önlemi alırız. Tek bir vatandaşımızın dahi burnunun kanamasına izin vermeyiz.
Dağları tek tek temizleriz. Alevisi, Sünnisi, Türkü, Kürdü hepsi bizim
vatandaşımız.
Otururken, kalkarken, televizyonlardaki yüzlere boş boş
bakarken, bazen sokaklarda hayatın anlamını ararken bu cümlelerle boğuşuyordum.
Arada arkadaş telefonları geliyordu: Umutlu olmak zorundayız. Ben de ‘evet’
diyordum. Umudumuzu koruyalım. Hasta bir ruh hali içinde
yaşayıp, gidiyorduk.
Kendi kendimize direnmekten, dayanmaktan sözediyorduk. İnsanlar ölüyor, ölüyor
ama biz yaşamaya çalışıyorduk. Çoğu zaman anlamsız bir uğraş gibi geliyordu
bana. Çaresiz uyumaya, uyanmaya uğraşıyordum. Ama hep hissediyordum: Kötü
şeyler hiç ama hiç bitmeyecek.
Şimdi belki de moral çöküntü içinde bu satırları yazıyorum.
Normal değilim. Ceset parçalarının üzerinde zombi gibi dolaştığım cumartesi
gününden beri anormalliğimin tavan yaptığını söyleyebilirim. Saati de
bilmiyorum. Geceyi de, gündüzü de. Gözümün önünden delik deşik olmuş bedenler,
kanlı yüzler, duvar dibinde hıçkıra hıçkıra ağlayan adamlar, ambulansların
önünü kapatmasınlar diye polise yalvaran insanlar geçiyor. Hiç iyi değilim, iyi
de olmayacağım.
Şimdi kocaman kocaman adamlar yine çıkıyor, yine o lanet
cümleleri kuruyor. En çok, en lanetine takılıyorum: Her türlü önlemi alırız.
Ne bitmez önlemmiş bu. Al, al bitmedi. Memlekette temizlik
yapılmadık yer kalmadı. Sonra ne oldu: Bomba patladı. Başkentin göbeğinde hepimizi
patlattılar. Şimdi siz gidin, arayın, bulun. Hatta ötesine geçin: Kim
patlattıysa bulacağız deyin. Bulsanız ne olacak? Ne değişecek, hiçbir şey
değişmeyecek. Ki, bu saate kadar bulmamış olmanız neyi, nerede aradığınızı
bilmediğinizi açıkça gösteriyor.
Hastane önlerindeki öfke, Adli Tıp Kurumu önünde tam bir
‘bitmiş’liğe dönüşmüş. “Cesedimiz bile yok. Kimliğimiz bile yok” cümlelerinin
üstüne ne yazabilirim ki: Bitmişlik.
Herkes ‘bitmişliğin’ nedenini çok iyi biliyor. Siyaset
biliminde bana ‘siyaset kurumu çökmüşse, toplumda kokuşma yaşanır’ diyen
hocalarım da şimdi bütün analizlerden uzak durmaya çalışıyor. Çünkü her şeyi
çok iyi bildiğini zanneden siyasetçiler analiz üstüne analiz, kuram üzerine
kuram geliştiriyor. Ve bunlar yapılırken kavga etmeden olmuyor. Ve bugün
siyasetçilerden çok daha akıllı ve vicdanlı olan sokaktaki insanlar “kimsenin
umurunda olmadığımızı” biliyor.
Peki ne olacak? Bu sarmal nereye kadar yuvarlanıp, gidecek?
Olan oldu; en kötüleri, en kötülerin daha kötüsünü, daha da kötüsünü yaşadık,
yaşıyoruz. İyi olmayacağız. Bu, çok mu kötü. Psikolog bir arkadaşıma sordum:
Algının kapıları daha da açılacak. Çok zor olacak hayata tutunmak ama küçük bir
hareket herkesi yeniden kendine getirecek. Herkesin birbirine yardım etmesi
şart. Toplum bütünleştiğinde, siyasetçiler kaybedecek. Karanlığın ardından
aydınlık gelecek.
İyi olmayacağım biliyorum ama bu ‘bitmişliğin’ sonu gelecek.
Siz de iyi olmayacaksınız biliyorum ama karanlığın ardından
aydınlık gelecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder