13 Ekim 2015 Salı

Hiç iyi değiliz


Aylardır üzerime üzerime gelen cümleler vardı: Her türlü önlemi alırız. Tek bir vatandaşımızın dahi burnunun kanamasına izin vermeyiz. Dağları tek tek temizleriz. Alevisi, Sünnisi, Türkü, Kürdü hepsi bizim vatandaşımız.


Otururken, kalkarken, televizyonlardaki yüzlere boş boş bakarken, bazen sokaklarda hayatın anlamını ararken bu cümlelerle boğuşuyordum. Arada arkadaş telefonları geliyordu: Umutlu olmak zorundayız. Ben de ‘evet’ diyordum. Umudumuzu koruyalım. Hasta bir ruh hali içinde 
yaşayıp, gidiyorduk. Kendi kendimize direnmekten, dayanmaktan sözediyorduk. İnsanlar ölüyor, ölüyor ama biz yaşamaya çalışıyorduk. Çoğu zaman anlamsız bir uğraş gibi geliyordu bana. Çaresiz uyumaya, uyanmaya uğraşıyordum. Ama hep hissediyordum: Kötü şeyler hiç ama hiç bitmeyecek.

Şimdi belki de moral çöküntü içinde bu satırları yazıyorum. Normal değilim. Ceset parçalarının üzerinde zombi gibi dolaştığım cumartesi gününden beri anormalliğimin tavan yaptığını söyleyebilirim. Saati de bilmiyorum. Geceyi de, gündüzü de. Gözümün önünden delik deşik olmuş bedenler, kanlı yüzler, duvar dibinde hıçkıra hıçkıra ağlayan adamlar, ambulansların önünü kapatmasınlar diye polise yalvaran insanlar geçiyor. Hiç iyi değilim, iyi de olmayacağım.
Şimdi kocaman kocaman adamlar yine çıkıyor, yine o lanet cümleleri kuruyor. En çok, en lanetine takılıyorum: Her türlü önlemi alırız.

Ne bitmez önlemmiş bu. Al, al bitmedi. Memlekette temizlik yapılmadık yer kalmadı. Sonra ne oldu: Bomba patladı. Başkentin göbeğinde hepimizi patlattılar. Şimdi siz gidin, arayın, bulun. Hatta ötesine geçin: Kim patlattıysa bulacağız deyin. Bulsanız ne olacak? Ne değişecek, hiçbir şey değişmeyecek. Ki, bu saate kadar bulmamış olmanız neyi, nerede aradığınızı bilmediğinizi açıkça gösteriyor.
Hastane önlerindeki öfke, Adli Tıp Kurumu önünde tam bir ‘bitmiş’liğe dönüşmüş. “Cesedimiz bile yok. Kimliğimiz bile yok” cümlelerinin üstüne ne yazabilirim ki: Bitmişlik.
Herkes ‘bitmişliğin’ nedenini çok iyi biliyor. Siyaset biliminde bana ‘siyaset kurumu çökmüşse, toplumda kokuşma yaşanır’ diyen hocalarım da şimdi bütün analizlerden uzak durmaya çalışıyor. Çünkü her şeyi çok iyi bildiğini zanneden siyasetçiler analiz üstüne analiz, kuram üzerine kuram geliştiriyor. Ve bunlar yapılırken kavga etmeden olmuyor. Ve bugün siyasetçilerden çok daha akıllı ve vicdanlı olan sokaktaki insanlar “kimsenin umurunda olmadığımızı” biliyor.

Peki ne olacak? Bu sarmal nereye kadar yuvarlanıp, gidecek? Olan oldu; en kötüleri, en kötülerin daha kötüsünü, daha da kötüsünü yaşadık, yaşıyoruz. İyi olmayacağız. Bu, çok mu kötü. Psikolog bir arkadaşıma sordum: Algının kapıları daha da açılacak. Çok zor olacak hayata tutunmak ama küçük bir hareket herkesi yeniden kendine getirecek. Herkesin birbirine yardım etmesi şart. Toplum bütünleştiğinde, siyasetçiler kaybedecek. Karanlığın ardından aydınlık gelecek.
İyi olmayacağım biliyorum ama bu ‘bitmişliğin’ sonu gelecek.

Siz de iyi olmayacaksınız biliyorum ama karanlığın ardından aydınlık gelecek.

Hiç yorum yok:

Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...