Başını kaldırıp göğe bakmanın ya da uzanıp da bir çiçeği
dalında koklamanın anlamı bambaşkadır. Bambaşkadır, çünkü hayatın ta kendisidir
o anlar. Görmeseniz de bilirsiniz mesela; bir rüzgar eser, burnunuzun direğini
sızlatan bir özlem sarar ruhunuzu. Duymasanız da şarkı, müzik; bazen daha deli
deli yürürsünüz, bir ritim sarmıştır ruhunuzu, olmadı dans edersiniz… Hadi hiç
olmadı, hayaller kurarsınız. Hayatın en bambaşkası hayallerdir. Hayatın
sihridir hayaller… Daha ötesi var mıdır? Bir gazeteci olarak yıllardır sorarım
bu soruyu ve hep aynı yanıtı alırım hayattan: Sanat…
Çiçekten, böcekten hayallere, ordan da sanata nasıl sözü
uzatarak getirdiysem, şimdi doğrudan sanatın göbeğine atlıyorum. Dizi dizi
kırmızı kadife koltuklardan birinde oturuyorum. Elimde bir numara var; 142. Bir
çan sesi var kulaklarda, beyaz eldivenli bir adam kürsüde. Kolları uzanıyor.
Koltuklardaki kollardan biri kalkıyor, biri iniyor. “Satıyorum, sattım” sesi
geliyor kürsüden, sonra ‘parayı veren düdüğü çalıyor’ görüntüsü gerçekleşiyor. “Ben
en çok para verdim, aldım” gururlanmaları takılıyor gözüme. “Burda bir alışveriş
mi var, her şey para mı, her biri bir duygu seli olan fırça darbelerinin ederi
nedir, kime göre-neye göre” soruları o büyülü atmosferde dolaşırken ruhumda,
bir ses ağır ağır fısıldıyor kulağıma: Ben fiyat bilmem, değer bilirim. Ama bu
işin bir piyasası var elbet…
Sözü özellikle uzatıyorum, sanat adına uzatıyorum. O büyülü
atmosfere sizi de çekmeye çalışıyorum. Yazın ilk müzadeyesi yapılıyor yorgun,
bitkin Ankara’da. Bomba sesleriyle, bariyelerle, garip helikopter uçuşlarıyla son
dönemde hep hüzün olan Ankara’da, insanların, özellikle de sanatseverlerin
sokaktaki cıvıltılarına sizi de tanık etmeye çalışıyorum. Sanatın birleştirici gücünü
siz de hissedin istiyorum. Bir umut, bir neşe değil bin tanesini buluyorum
müzayedede. Sahi siz Ankaralılar, siz hiç müzayedeye gittiniz mi? Son dönem
hangi ressamlara takılıyorsunuz? Desenden, suluboyadan, gravürden, pastelden ya
da akrilikten hayallere daldınız mı?
Bilkent Sanat Sokağı’nda beyefendi bir küratör düzenliyor
müzayedeleri: Rahmi Çöğendez. Benim Paris, Londra, Barselona, Tokyo, Moskova ya
da ne bileyim New York sokaklarında gördüğüm en nefis sanat etkinliklerine taş
çıkartacak cinste bir galeri işletiyor, müzayede düzenliyor ve sanatseverlerle
birebir iletişim kuruyor. Olsun, yapsın… Ama beni çeken bir-iki cümlesini
buraya özellikle yazmak istiyorum: Sınırları zorlayan özgün resimler peşinden
koşun. Neden? Çünkü bu resimler size ‘bakmakla- görmek, görmekle-hissetmek’
arasındaki derin farkı doğrudan yaşatacak. Yaşadınız da ne olacak? Hayatın ta
kendisi olacak… Çöğendez size Dali’nin neden Dali, Picasso’nun neden Picasso ya
da Nuri İyem’in neden Nuri İyem, Mustafa Ayaz’ın neden Mustafa Ayaz olduğunu
doğrudan anlatacak. Çünkü onlar hayallerle gerçekleri buluşturmuş, gerçeği bin
yıl ötesine taşımış, geçmişi yoğurmuş ressamlar… Ve bu sınırları zorlayan özgün
ressamların günümüzdeki temsilcileri Hikmet Çetinkaya, Adnan Turani, Şükran
İstanbullu, Derya Yıldız, Adil Ocak, Suna Özkalan, Haluk Evitan…daha
onlarcası,,, sizi bekliyor…. Bilkent Center’in içindeki Bilkent Sanat Sokağı’nda
yaz müzayedelerinde sanat var…. İnanılır gibi değil ama gerçek: Alışveriş de
sanat için… 2.Yaz Müzayedesi'ni de siz değerli ruhlu okurlarıma duyuruyorum: 10 Haziran Cumartesi... Çünkü, "Her duvar bir orijinali hakeder"...
1 yorum:
Heyecan ve sanat dolu bu yazı... Harikasın...
Yorum Gönder