5 Haziran 2017 Pazartesi

"Her duvar bir orijinali hakeder"

Başını kaldırıp göğe bakmanın ya da uzanıp da bir çiçeği dalında koklamanın anlamı bambaşkadır. Bambaşkadır, çünkü hayatın ta kendisidir o anlar. Görmeseniz de bilirsiniz mesela; bir rüzgar eser, burnunuzun direğini sızlatan bir özlem sarar ruhunuzu. Duymasanız da şarkı, müzik; bazen daha deli deli yürürsünüz, bir ritim sarmıştır ruhunuzu, olmadı dans edersiniz… Hadi hiç olmadı, hayaller kurarsınız. Hayatın en bambaşkası hayallerdir. Hayatın sihridir hayaller… Daha ötesi var mıdır? Bir gazeteci olarak yıllardır sorarım bu soruyu ve hep aynı yanıtı alırım hayattan: Sanat…
Çiçekten, böcekten hayallere, ordan da sanata nasıl sözü uzatarak getirdiysem, şimdi doğrudan sanatın göbeğine atlıyorum. Dizi dizi kırmızı kadife koltuklardan birinde oturuyorum. Elimde bir numara var; 142. Bir çan sesi var kulaklarda, beyaz eldivenli bir adam kürsüde. Kolları uzanıyor. Koltuklardaki kollardan biri kalkıyor, biri iniyor. “Satıyorum, sattım” sesi geliyor kürsüden, sonra ‘parayı veren düdüğü çalıyor’ görüntüsü gerçekleşiyor. “Ben en çok para verdim, aldım” gururlanmaları takılıyor gözüme. “Burda bir alışveriş mi var, her şey para mı, her biri bir duygu seli olan fırça darbelerinin ederi nedir, kime göre-neye göre” soruları o büyülü atmosferde dolaşırken ruhumda, bir ses ağır ağır fısıldıyor kulağıma: Ben fiyat bilmem, değer bilirim. Ama bu işin bir piyasası var elbet…
Sözü özellikle uzatıyorum, sanat adına uzatıyorum. O büyülü atmosfere sizi de çekmeye çalışıyorum. Yazın ilk müzadeyesi yapılıyor yorgun, bitkin Ankara’da. Bomba sesleriyle, bariyelerle, garip helikopter uçuşlarıyla son dönemde hep hüzün olan Ankara’da, insanların, özellikle de sanatseverlerin sokaktaki cıvıltılarına sizi de tanık etmeye çalışıyorum. Sanatın birleştirici gücünü siz de hissedin istiyorum. Bir umut, bir neşe değil bin tanesini buluyorum müzayedede. Sahi siz Ankaralılar, siz hiç müzayedeye gittiniz mi? Son dönem hangi ressamlara takılıyorsunuz? Desenden, suluboyadan, gravürden, pastelden ya da akrilikten hayallere daldınız mı?
Bilkent Sanat Sokağı’nda beyefendi bir küratör düzenliyor müzayedeleri: Rahmi Çöğendez. Benim Paris, Londra, Barselona, Tokyo, Moskova ya da ne bileyim New York sokaklarında gördüğüm en nefis sanat etkinliklerine taş çıkartacak cinste bir galeri işletiyor, müzayede düzenliyor ve sanatseverlerle birebir iletişim kuruyor. Olsun, yapsın… Ama beni çeken bir-iki cümlesini buraya özellikle yazmak istiyorum: Sınırları zorlayan özgün resimler peşinden koşun. Neden? Çünkü bu resimler size ‘bakmakla- görmek, görmekle-hissetmek’ arasındaki derin farkı doğrudan yaşatacak. Yaşadınız da ne olacak? Hayatın ta kendisi olacak… Çöğendez size Dali’nin neden Dali, Picasso’nun neden Picasso ya da Nuri İyem’in neden Nuri İyem, Mustafa Ayaz’ın neden Mustafa Ayaz olduğunu doğrudan anlatacak. Çünkü onlar hayallerle gerçekleri buluşturmuş, gerçeği bin yıl ötesine taşımış, geçmişi yoğurmuş ressamlar… Ve bu sınırları zorlayan özgün ressamların günümüzdeki temsilcileri Hikmet Çetinkaya, Adnan Turani, Şükran İstanbullu, Derya Yıldız, Adil Ocak, Suna Özkalan, Haluk Evitan…daha onlarcası,,, sizi bekliyor…. Bilkent Center’in içindeki Bilkent Sanat Sokağı’nda yaz müzayedelerinde sanat var…. İnanılır gibi değil ama gerçek: Alışveriş de sanat için… 2.Yaz Müzayedesi'ni de siz değerli ruhlu okurlarıma duyuruyorum: 10 Haziran Cumartesi... Çünkü, "Her duvar bir orijinali hakeder"...

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Heyecan ve sanat dolu bu yazı... Harikasın...

Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...