8 Kasım 2011 Salı

Gez de, eğlen... Toz da öğren... In the gettoooooo.....


Tamam; gez, toz da,,, nereye kadar? Bu saçma soruyu soranlara, sorduranlara aldanır mıyım hiç. Hep eğlence, hep eğlence.... Sen şikayetini edersin, durursun. İç sesin, etrafını saran saçma duvarların konuşur da konuşur. Konuşsun bakalım.. Evet tabii ki hep eğlence, tabii ki gez-toz. Neyin sonu var hayatta. Biz finallerle uğraşmıyoruz....

İnsan böööyle kaptırınca kendini doya doya eğlenmeye, kendine paranoyak paranoyak baktığı çok oluyor. Allahım, bu nasıl bir kopmaca, bu nasıl bir eğlence. Her şarkının ayrı bir tadı, atılan her adımın ayrı bir anlamı kalıyor aklında. “Yok, yok, bu kadar da güzel olamaz herşey “ diye saçma sapan şekillerde karşına çıkıyor o şeytan. Aman, içimde olmasın. Karıştırsın, dursun aklımı arada bir. Dursun. Dursun orda.

Bak şimdi nefis bir öğleden sonra Varşova’nın tam da ortasında oturmuşsun bir banka Şopen (özellikle böyle yazıyorum artıkın... orjinali aklımızda) dinliyorsun. Düğme yapmışlar, basıyorsun. Al sana hayat, al sana Şopen. Ruhun değil, için açılıyor. (Strasburg’daki Kayhan arkadaşıma tüyolar bunlar... dahasını o bulsun sonrasında. Her seferinde parantez açamam!) Ruhun senin oluyor, senin. Burada çok mühim küçük bir not: Ruhunun senin olabilmesi için onu gerçekten elektriğini saran birileriyle kucaklaştırman lazım. Benim gibi zavallı faninin şansına bakar mısın. Beşlemişim olayı. Birbirini ahenkle bütünleyen beş kadın ruh. Hadi ordan... İnsan ruh!!! Bunun kadını, erkeği yok. 

15 yıllık muhabir olursun, dış haberlere ömrünü verirsin ama Polonya’yı  bu kadar içten öğrenemezsin. Öğrenmen için yaşaman şarttır. Yaşaman için paylaşman. Ama bak, bak.. şu paylaştığına bak... In the gettooooo..... Karolina değil, öteki Polonyalı arkadaşı, bize şehri karış karış dolaştıran utangaç çocuk:  Aslında Polonya, Yahudileri çok sevdi ama Almanların kurbanı oldu. Arkadaşım; 2 milyon Yahudi, 2. Dünya Savaşı’nda Polonya’da ölmüş mü, ölmüş. Artık bunun hesabını, kitabını tutmanın anlamı var mıdır, insanlara bu kadar eziyet çektirmenin. Tarihin acı gerçekleriyle yüzleşen, yüzleşmiş. Yok valla ben Almanya’ya bok atamam, Polonyalı arkadaşlarım var diye. Şahsen diyorum ki,  bu Yahudi katliamı olayını abartmayalım. Abartılmış zamanında. İspanyolu, İrlandalısı kızdı bana. Grubumun en şekerleri. Kızarsanız kızın...
Gittik, Varşova gettosundan kalan duvar parçasının önünde fotoğraf çektirdik. Öldürülenleri saygıyla andık. Yetmez mi, yetmez... Arkadaşım; işte Varşova’da nefis bir müze var. Ne olmuş, olmamış 2. Dünya Savaşı’nda, kim kimi öldürmüş, Yahudiler nasıl acı çekmiş öğren de öğren. Müze, çok güzel. Eee, kim öldürdü bu Yahudileri? Valla, bir şarkıyla es geçmezsek bitmeyecek bu fasıl,,,, In the gettoooooo......  Öyle bir dürtüyor ki içimizdeki bilgiye aç çocuğu zehir gibi Varşova turumuz, daha okuyacağız diyoruz, daha okuyacağız.. Neymiş? Hep eğlence, evet hep eğlenceymiş amaaa... Okudukça, gezdikçe, öğrendikçe daha çok eğleniliyormuş hayatta. Rengini ver, anlamını yükle hayata. Çeşit, çeşit olsun... (Kayhan, sen de şu Polonya konusunda bildiklerini paylaş bizimle. Nedir bu Yahudi meselesi kardeşim, her yerde karşımda...! Açız biz, açız,, bilgiye açız... Ne çok Nazi kampı var Polonya’da. Tamam öyleyse, geliriz yeniden gezeriz o kampları.)

Varşova’da 3 gün, 3 gece. Hiç uyumadık. Saatler bitmez. Dahası var, daha, daha... Tamam, bu gece Karaoke’de saçmalamayacağız aynı sahnede. Entel-dantel-içsel-dışsal meselelere dalacağız. Bir de sürprizleri olsun bize gecelerin, olsunnnn......

Hiç yorum yok:

Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...