Onun fırçayı tutuşu, renkleri tuvalle buluşturması
bambaşkaydı. Onca ressamın içinde neden önce ona yöneldiğimi şimdi daha iyi
kavramanın derin huzurunu yaşıyorum. Yaşayan, samimi bir hikaye vardı yüzünde.
Gülümsemesinden geçmiş ve gelecek birlikte fışkırıyor, bugünü kavrayıp
sağlamlaştırıyordu. Benim duyarlı, hisli ve ruhlu okurlarım size bir müjdem
var: Gerçekten müthiş bir ruh uyumu yakaladığım ve sonrasında ellerinden çay
içtiğim gerçek bir ressam ile tanıştım: Karşınızda, Derya Yıldız.
Pırıl pırıl bir kız çocuğu düşleyin şimdi. Sokağa çıkıyor,
çamurdan heykeller yapıyor. Tebeşirlerle yollara, duvarlara resim yapıyor. Yalnızca düşlerini değil, gördüklerini ve hatta kokladıklarını ve hatta
dokunduklarını resmediyor. İçinde, yaşayan bir ressam var. “Ressam olacağım”
diyor ve oluyor. Hani engellerle, hani duvarlarla, hani eşitsizlik ve
haksızlıklarla doludur ya hayat, onların bin türlüsünü yaşasa da, içindeki
ressam çocuk büyüyor da büyüyor. Nedenini biliyorsunuz artık bunların, hayatı
hep birlikte çözdük değil mi sevgili okurlar. Haydi gelin hep birlikte o güzel
klişemizi tekrarlayalım: İsteyince oluyor.
Derya Yıldız öyle bir ressam ki, eğitimine bir nebze olsun
katkıda bulunmayanlara inat, erken yaşta evlenme zorunda kalmaya inat, kendini
kıskanan arkadaşlara, hocalara inat resim yapmaktan asla vazgeçmemiş bir
ressam. Bana çay yapıp, hikayesini paylaştığı özel günümüzde şöyle diyor, “Bir
ara bırakır gibi oldum resmi ama rüyalarımda gördüm, sonra kalktım yeniden
fırçayı elime aldım. Resimsiz nefes alamayacağımı anladım.” Zaten çok yetenekli
ve çok hırslı olursan daha çok engel çıkıyor hayatta karşına, çünkü bunları
daha çok anlıyor ve farkediyorsun ve daha çok çalışıyorsun. Bu hikaye çoğunuza eminim
tanıdık geliyordur. Gelsin. N’apıyoruz ? Vazgeçmiyoruz. Vazgeçmeyen bir ressam
Derya Yıldız. Yaşadıklarını, yeniden
yaratarak tuvale yansıtan, düşlerini renklerde somutlaştıran bir ressam Derya
Yıldız.
Uzun ya da kısa saçlı kadınlar, uzun ya da kısa etekli
kadınlar var tablolarında. Saçları kadar kıyafetleri, kıyafetleri kadar
çaldıkları enstrümanlar dikkat çekiyor. Kimi piyano başında, kimi uzaklara
bakıp flüt çalıyor. Kısa mesafeler, büyük yakınlıklar var aralarında. Derya
Yıldız’ın terzi annesinin bir zamanlar renkli kumaşlardan diktiği kabarık
etekli elbiseler bu tablolardaki kadınlarda hayat buluyor. Sokakta oynanan
seksek’lerin, komşu buluşmalarının, bahçelerdeki çocuk kaynaşmalarının
melodileri vuruyor tablolara. Ve sonra ne mi oluyor sevgili okurlar. Derya
Yıldız, “Mutlu oluyorum, mutluyum” diyor. Neden mi? Ona da şu yanıtı veriyor:
“Çünkü çok yol katettim. Çocukluğumda kurduğum ressamlık hayallerimin peşinden
giderken benden desteğini esirgeyenlere rağmen şimdi kendi ayakları üzerinde
duran mutlu bir kadınım. Hayata bakış açım güçlendi.”
Ben de diyorum ki, toplumun hayata bakış açısının güçlenmesi
şart. Zor gelebilir belki size ama önce sanattan başlayabilirsiniz. Bir Derya
Yıldız tablosuna uzun uzun bakabilirsiniz. Derya’nın da bir tavsiyesi var
topluma: Sanatçıya uzaylı gibi bakmaktan vazgeçebilirsiniz… Haydi sırayla
yapalım. Size küçük bir-iki fotoğraf sunuyorum şimdi Derya’nın tablolarından.
Onlara uzun uzun bakın. Ama dahasını yapmak da mümkün. O dünya güzeli kadınları
evinize alın, en sevdiğiniz duvarınıza yerleştirin. Benim de böyle bir hedefim
var. Birlikte yapalım, birlikte…