16 Haziran 2016 Perşembe

Kahveler gönülden: Coffee Grano


Herkesin aygın, baygın ve hatta mutsuz, dolu dolu ruhsuz, daha da ötesi umutsuz gezdiği Ankara’da içime aydınlık getiren her şeye ve herkese delice sarılasım var. Nedeni çok basit: Sen sarılmazsan, ben sarılmazsam nasıl çıkar karanlıklar aydınlıklara…. Veee sarılıyorum. 2 büyüktür dünyadan, 2 büyüktür Ankara’dan… İki güzel kız. İki güzel yetenek. İki umut, kurtaracak bu şehri. Bu bahtsız şehirde umutlar yeşerecek. Bu kara şehir kahve kokusuyla, umut ve neşeyle dolaşacak.

Neden olmasın. Evet, neden olmasın. Oldu zaten. Bengisu ve Zeynep’le tanıştım. İkisi de Ankara’nın en güzel üniversitelerinden ODTÜ ve Hacettepe’de ideal peşinde koşturan, etraflarına buram buram güzellik dağıtan dünya güzeli gençlerden. Olabilir, n’olmuş diye abuk abuk tepki vermeden önce dinleyin. Siz üçüncü dalga kahve keyfini biliyor musunuz bakalım. Bir kahve kokusuyla uzak diyarlarda dolaşabileceğinizin farkında mısınız? Hayalleriniz okyanusları aştı mı? Bir içim kahveyle binlerce güzel dostla buluşabileceğinizi düşündünüz mü? Konuyu dağıtmak için değil bu sorular. Bu sorular Bengisu ve Zeynep’in neler başardıklarıyla ilgili. İkisini de önceden hiç tanımıyorum. Bir kahve ikram ettiler, hayatım değişti. Kimyamı ele geçirdiler, coğrafyama güzellik kattılar. Bu öyle bir yetenek ki; sadece samimiyetle oluyor. Hani anne yemeği, anne böreği gibi. İçine sevgi katmak, emek katmak gibi. Ve pırıl pırıl gözlerle bakmak, bakmayı istemek gibi. Bengisu ile Zeynep bir baktılar bana, kaleyi içten fethettiler. Yaşasın kahve…



Kahveyi sevenler, kahvesiz yapamayanlar bilir. Bilmiyorlarsa onlar zaten yapmacık sevmektedirler. Bizim işimiz bilenlerle. Bengisu ve Zeynep’i farklı ve özel kılan da kahveye hayat vermeleri. İnsan onların elinden içince kahveyi kendine geliyor. Gönlünü açıyor hayata. His dünyası zenginleşiyor. Bu bahtsız Ankara’ya dair güzellikler yeşeriyor içinde, ağaçlar dansediyor, kuş cıvıltıları Bach notalarına dönüşüyor. Kahveyle ilgili ayrıntılara girmiyorum. Herkesin ayrıntısı kendine. Ayrıca Zeynep ve Bengisu’yu biraraya getiren Coffee Grano’yu  tebrik ediyorum. Bu iki güzellik, bu iki dünya umudu Coffee Grano’da mucizeler yaratırken siz de gidin bu mucizelere ortak olun. Kahve ortaklığı, dostluğu gibisi de yok. Cidden yok… O yüzden Coffee Grano’nun adresini de veriyorum… 




Bir dakika... Adres vermeden önce de diyorum ki; küçücük ama sevimli, ruhu olan mekanlar Ankara'ya çok yakışıyor. Coffee Grano da tam böyle bir yer. Saçma sapan, kendince yok 'yüzde 50 indirim', yok 'babalar gününe özel' diye insanları aptal yerine koymaya çalışan mekanlardan değil. Kahvenin tadı da böylesi mekanlardan uzak durunca daha iyi çıkıyor. Babanızın babalar gününü kutlayacaksanız, ona güzel bir kahve yapın. Beraber için. Haaa, illa ki bir yere gitmek isterseniz babanızla ruhsuz, oksijensiz mekanlardan uzak durun. İşine ruh katan insanların içine karışın. Bengisu ve Zeynep'le tanışın. Ve de her zaman söylediğimiz gibi mutlaka hayallerinizin peşinde koşun. Evet, bu bölümü konuyu dağıtmak için yazdım. Ama konu dağılınca da kahvenin tadı hoş oluyor. İnsan sevdiği yerde dağıtıyor ayrıca,,, unutmayın. Kahveniz hep olsun, gerçek dostlarla köpürsün... Not: Bengisu; en yukardaki fotoğrafın solundaki,,,, Zeynep'in fotosu da yanda.... Gerisi kahve, gerisi hayat.... 
Coffee Grano Ankara: Emek 8.cad, 3.sok.... 

Hiç yorum yok:

Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...