26 Temmuz 2010 Pazartesi

We need women in Afghanistan... / Afganistan'da kadınlar nerde ?

Kabil'den uçup, Mezar-ı Şerif'e ulaştığımızda sevgili internet bağlantımız da kayıplara karışmıştı. Turkcell'in çekim gücüne kendini kaptıran cep telefonları, iş haber yazmaya geldiğinde “olmuyoooor, yapamıyoruuuuum” diye bas bas bağırıyordu. Hadi sen, aşmışsın gelmişsin kum fırtınaları arasından, dal bakalım Afganistan’ın kucağına doğru, dal. Kadınların, askerlerin, çoluk çocuğun arasına dal... Tam da bu dalma konusuna dalmışken, yani kuzeyde Mezar-ı Şerif’te ‘Afganistan-Türkiye Dostluk Çocuk Hastanesi’nin önünde kendi kendime “Allahım nasıl bir diyardayım. Rüyada mıyım, gerçek miyim” sorgusu yaparken, of yani off, nasıl desem bilmem ki, erkeği-kadını geçtim, insan olmanın en utanç verici noktasında kıvrım kıvrım kıvrandım. Döndüm sağıma, Servet de karın ağrısıyla çekiyordu etraftakilerin fotoğrafını, diğer gazeteci arkadaşlarım da. Hüzün ve acı, koca bir dalga boyunca yalıyordu tüm yüzleri...

Şimdi bu kadının gözlerini perdeleyen, hayattan kopartan burkanın arkasında nasıl bir kadın vardı?  Acaba kadın mıydı? El-kol işaretiyle olsun iletişim kurmaya çalışsan da, ses çıkarmadan kaçıyordu. Hastenin önünde çaresiz bekleşiyordu. Zamanın durduğu, hayatın alıp başını gittiği bu yerde, bu kadına ulaşacak olan Türk doktoruydu öyle mi ? Evet öyleydi. Sessizce bekleyen, sonra içeri girip, doktora çocuklarının derdini anlatıyordu. Doktorlar, 15-16 çocuktan az çocuk doğurmayan bu kadınlara modern dünyanın sağlık hizmetini sunmaya çalışıyordu. Hizmetler birinci sınıftı, doktorlar süperdi ama kadınlar, ama çocuklar neden sağlıklı bir görüntü veremiyorlardı.

Aslında Afganistan’da 1996'ya kadar; kadınların çalışma, istediği gibi giyinme, araba kullanma, sokağa çıkma konularında göreli bir özgürlüğü varmış. Taliban gelmiş yönetime, kadınlar için hayat zindan olmuş. Koca bir kuyruklu yalan bu. Böyle bir tarih bilgisi okursanız, inanmayın.  Taliban denen illetin, kadınlara garezi varmış öyle mi ? Evet, öyle! Öyleyse, bütün kadınlara ölüm. Böyle bir mantığı olamaz, bu kadar sapına kadar batmış ilkelliğin. Kabil’deki otelde burka satan dükkan sahibi “müslüman kültürü” diye pazarlamıştı burkayı. İslam ne diyorsa, oymuş. İslamın kadınları yücelttiğini, pis bir yaşamın yerine temizliği farz gördüğünü bilmesek, yiyeceğiz bu numaraları. Öyleyse, suçlu kim. Suçlu arayalım mı, arayalım. Afganistan’ı sömürenler kimler ?

Hillary Clinton’un fotoğrafını, pervanelerle soğutulmaya çalışılan basın merkezinden çok Sinekli Bakkal’ı andıran salondaki dev ekrandan çekmiştim. Kabil’de dünyanın bütün büyükleri toplanmış, Afganistan’a gelecek aşışı bulmaya çalışıyorlardı, koca bir konferansın içinde. Clinton, “Bu sefer özgür, bu sefer daha huzurlu ve mutlu bir Afganistan için hep beraberiz” diyordu. Obama yönetiminin sıpsıkı kadın dışişleri bakanı Clinton’dı... Kararlılık ve güzellik abidesi gibi konuştukça konuşuyordu. O konuşurken, dışarda kim bilir kaç kadın ölüyordu? İstatistiklere bakmak istemiyorum hiç. Afganistan öldürülmüş, kadınlar yok edilmişti işte birilerince, hem de göz göre göre. Öyleyse, şimdi onları kurtarma zamanıydı. Umuttan başta tutunacak hiçbir şeyim yoktu, hiç.... Sadece umut... HOPE... !

2 yorum:

B. A. Sawao dedi ki...

I suggest you to read My Forbidden Face written by Latifa, it's also published in Turkey as Çalınan Yüz...

Hilal Köylü dedi ki...

Daha derinliğine okuyacağım kesin... Çok teşekkür ederim tavsiyen için, enemy of words...

Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...