19 Temmuz 2010 Pazartesi

Life goes in Afghanistan too, indeed.... Afganistan için VARIZ...

Ölümün kol gezdiği, havanın acı acı  ‘öteki dünyadan’ sinyaller çaktığı Kabil sokaklarında, gerçekten kuş bile uçamıyor. Yarın 49 ülkeden dışişleri bakanı, ‘Kabil Konferansı’ için burada olacak. Her yer ve herkes silahlı, diken üstünde ama bir o kadar kendinden. Tel örgüler içinde, çamura batmış, bisiklet tekerlekleri üzerinde olsa da hayat, çok güzel... Evet, bu satırları Kabil’den yazıyorum. Zırhlı araçlarla dolaştığımız, 10 dakikadan fazla kalamadığımız, Kabil Konferansı yüzünden çoğu kepengin kapalı olduğu çarşı gözlemlerimden yazıyorum. Hayat, acı acı kokuyor ama güzel kokuyor. Konvoyumuzu korumak için çırpınan her güvenlik görevlisi üzerimize titrerken geldi bu güzel koku burnuma. Çünkü yaklaştı biri tam yanımıza “Bizimle de fotoğraf çektir” anlamında el-kol işaretleri yaptı. Gözlerinden koku fışkırdı o an, o koku... Yeşil yeşil, hayat kokusu....

Bahçeye girdik, cennete düştük. Türkiye Cumhuriyeti’nin Kabil Büyükelçiliği Bahçesi’ne. Tel örgüler, silahlı hayat, şehri kaplayan toz bulutu uçtu gitti birden. Kafasını öylesine gökyüzüne çeviren, yine de  görüyor ama yukardan hayatı dakika dakika izleyen zeplin’i. Bembeyaz bir balina görüntüsünde havada asılı kalmış bir baloncuk belki de o.. Evet,, haydi şimdi kameralara ‘hellooooo....’ Ve o bahçede kısa bir süre sonra Türk diplomasisinde eşine rastlanılır türden süper diplomatlarla “Kabil Konferansı” için müthiş bir beyin fırtınası yapıyoruz. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’dan tutun tam 49 ‘very important person’ Kabil’e ‘gelecek umudu’ aşılamak için geliyor. İçlerinde Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da olacak. Ve hepsi, Türkiye’nin Afganistan’ın özgürlük mücadelesine verdiği içten yardımlara yüksek tonda bir vurgu yapacak. Türkiye’nin canla, başla Afganistan’ın ‘demokrasi  mücadelesine, ayakta kalma arzusuna’ verdiği desteği görmek için Müsteşar Yardımcısı Engin Soysal’ın, Kabil Büyükelçimiz Basat Öztürk’ün ve Türk Dışişleri’nin Ankara’daki en çalışkan diplomatlarından Burak Akçapar’ın gözlerini okumak yetiyor bu kez. Türkiye, Afganistan’da demokrasi rüzgarlarının en yoğun eseceği güne kadar burada... hep burada... Zaten, daha Cevizcan’a gidip yeni bir il imar timi açacağız, hep birlikte. Heyecanlı ve gururlu gazeteci grubumuzun, büyükelçilik bahçesinde yaşadıkları gerçekten ayrı mutluluk kaynağı.

“Burası sizin eviniz” diyor Basat Bey ve bizi bahçeyle başbaşa bırakıyor. Kimimiz çimlerin  üzerinde keyif yaparken, kimimiz iddialı bir basket maçına dalıyor. Maçın en süper isimlerini gururla buraya yazıyorum: Anadolu Ajansı’ndan Gülsen Solaker, CNN-Türk’ten Deniz Kilislioğlu ve Zaman Gazetesi’nden Servet Yanatma... Ben çok kötüyüm bu basket işinde, çoook... Bir sayı bile yapamadım... Ama basket oynama fikrinin sahibi Servet sayesinde hepimiz nefis, unutulmaz zaman geçirdik.Tabii, tam bu bahçe keyfimizden önce hepimiz toplu bir fotoğraf çektirdik ve dedik ki... Yaşasın özgürlük,  yaşasın Afganistan.... !

3 yorum:

oludeniz dedi ki...

Kıskandım vallaha, ben de Afganistan'dayım ama bu kadar güzel yazamıyorum:)

Unknown dedi ki...

Hilal'cim,

Eline, gönlüne, zihnine sağlık. Gerçek zamanlı ve objektif aktarım herhalde böyle, senin yazdığın gibi oluyor. Bize de tercüman oldun, sağolasın...

Tone continued both in Kabul and in Ankara...

Pek çok sevgiyle arkadaşım...

emine kart

bahanur :) dedi ki...

gayet iyi bir gazeteci olduğuna inanıyorum ve sana şans diliyorum, gelecekte benle rekabet etmek zorunda kalabileceğin için :))

Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...