18 Temmuz 2010 Pazar

Good morning Afghanistan.. Lets be free, lets cycling... Afganistan'dan günaydın, millet ! Dışişleri'nden don servisi

Anadolu Ajansı’ndan Gülsen ve ben ve bir de foto muhabiri arkadaşımız Mehmet bir gün rötarla da olsa Dubai’den Kabil’e ulaşabildik. Kabil’de yolumuzu dört gözle bekleyen arkadaşlarımız, ne yazık ki yine bavullarına kavuşamadılar. Kabil Havaalanı’na indiğimizde çıkan bavullar arasında sadece Gülsen’inki ve benimki vardı. Amma da şanslıyız...! (Diğer arkadaşlarımız, kendilerine Dışişleri Bakanlığı Enformasyon Dairesi'nin muhteşem elemanı Tolga'nın dağıttığı donları giyerken, biz kendi eşyalarımızla başbaşayız... ) Sonra deli bir toz bulutunun içindeki Kabil sokaklarında Türk Dışişleri Bakanlığı’nın bizi almaya gelen arabasıyla ilerledik. Uzun entariler içindeki adamları, kara çarşaflı kadınları şimdilik geçti gözlerim, özgürce bisiklet kullananlara takıldı.

Kocaman tekerlekleri dönüyor da dönüyor bisikletin. Ellerinde kocaman silahlar, aynalı gözlüklerle zombi gibi bakan, şehri korumakla gururlanan bin türlü asker, çok sıradan kalıyordu bu bisikletlerin yanında. Tahta arabaların üzerine kurulmuş sarıklı amcalar da öyle, filmlerden fırlamış gibiydi. Biz arabada yol aldıkça, bisikletler daha hızlanıyordu sanki. Hani özgürlüktür, medeniyettir, ince bir anlamı vardır bisiklet tekerinin kafalarda. Bir de üzerinde gülümseyen yüzler. Gerçekten gülümseyen, hayata gülümseyen. Dubai’de geçirdiğim eziyet çoktan uçup gitti, bu yüzleri gördüğümde. Bizi havaalanına almaya gelen Arif Bey, “Burada da hayat, akıp gidiyor ve insanlar tüm doğallığıyla hayatın içinde” diye öyle içten söyledi ki, Afganistan üzerinde oynanan siyasi hesaplaşmaları, kitaplardan, politikacılardan, diplomatlardan öğrendiğim burayla ilgili çıkar çatışmalarını bile unuttum. Burada da hayat var. Ey hayat, sen nelere kadirsin.. !

Hayat hızla akıp gitti, tüm bunları düşünürken. Ben arabadaydım ama Kabil halkı bisikletle ilerliyordu. Ve bu durumun sanki hüzünlü, sanki iç acıtıcı ama umut veren bir duygusu kalıyordu içimde, silahlı adamların koruduğu Safi Otel’imize girerken. Aklım, ABD Başkanı Barack Obama’nın “Babamdan Hayaller” kitabına kaydı bir an... “Herkes özgürce yaşayacak, her toprakta, her yerde...” Özgürlüğü sanki bu kendi kaderi ellerinden alınmış, savaş oyuncağı olmuş Kabil halkı hakediyordu en çok... Kimbilir... Otelde yedik akşam yemeğini. Bizi dışarı çıkaracak zırhlı araçlar olmadan, sokaklara çıkamazmışız. Ve sabah oldu. Dışardan horoz sesleri geldi, bir de helikopter. Sıcak, çok sıcak ama güzel sıcak Kabil. İnsanı yakıyor, bunaltmıyor... Günaydın Afganistan, günaydın özgürlük....

1 yorum:

Bilge dedi ki...

Ben de geliyordum biliyor musun oraya. istanbuldan vize yetişmeyeceği için kalakaldım. keşke beraber olsaydık; birlikte koklardık dubainin halılarını ve birlikte gülerdik... olsun canım her şeye karşın kabili görmek güzeldir. darısı benim de başıma. bana burka getirseneeeeeeee:) burka mavisi olsun.

Öne Çıkan Yayın

Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük

Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...