10 Ağustos 2009 Pazartesi
Lolipop Başbakanlık
Başbakan Erdoğan'ın eski ama çoook meşhur basın sözcüsü Akif Beki'ye kendimi ihbar etmek istedim şimdi. İhbarı alır almaz harekete geçer, beni 'akreditasyon' konusunda bilgilendirir, muhabirlere derin perde arkası bilgilerin aktarıldığı bilgilendirme toplantısına 'akredite basın kartım' olmadığı için katılamayacağımı söylerdi. Bir tost, bir çay ikram edip teselli ederdi. "Dünyanın her yerinde böyle. Hilal, seni de akredite yaptırsınlar, başbakanlıkta istediğin zaman bilgilendirme toplantılarına katıl" nutukları çekerdi. Aaah Akif Bey aaaah, siz yoksunuz başbakanlığın hiç tadı-tuzu yok. Gazeteciler, bildiğin kuzu gibi çalışıyor. "Action çok zayıf, hem de çoook"
Başbakanlık muhabirimiz Tarık Işık, tatil yaptığından ben de Bakanlar Kurulu toplantısını izlemek için Başbakanlık binasına geldim. Kocaman, güzel bir ofis var bahçede gazeteciler için. Tam teşekküllü. Uzun bir toplantı masasının üzerinde her çeşit gazete. Seç, beğen oku. Televizyon, fotokopi makinesi, yazıcı, çay ocağı. Kimisi haberlerini yazıyor tıkır tıkır, kimisi volta atıyor, kimisi tv izliyor, kimisi kitap okuyor klimalı ortamda serin serin. Buraya mesai vermek kolay değil tabii, çalışma koşulları da iyi olmak zorunda. İnternet bağlantılı bilgisayarlar, laptoplar...Diplomasi muhabiri olarak kıskanmamak elde değil. Dışişleri Bakanlığı'nın NewYork'a yeni tayin olmuş, eski müsteşarı Ertuğrul Apakan'ın da diplomasi muhabirleri için bakanlık bahçesinde böyle bir ofis kurma projesi vardı ama yalan oldu. Kimbilir, belki yeni müsteşar Feridun Sinirlioğlu bu projeyi yeniden canlandırır. İyi mi olur, kötü mü olur tartışılabilir ama Başbakanlık'taki ofis oldukça iyi, onu söylemek istiyorum. Bir tek, bizim gazetenin uzantısı olan bilgisayar sürekli tekliyor. (Tarıkkk, tatilden döner dönmez bilgisayarcıyı çağırıp, adam etmelisin bunu....)
Bakanlar Kurulu toplantısı öncesi anons yaptı Hacı Bey, "Bilgilendirme toplantısı yapcaz" diye. (Bu Hacı Bey'i, Akif Beki döneminden biliyorum. Ağzı var, dili yok adamcağızın. Ortalıkta hep dolaşıyor. Bir gazetecilerin ofisine giriyor, bir başbakanlık binasına. Akif Beki'ye olduğu gibi yeni sözcü Kemal Öztürk'e de yardımcı oluyor galiba. Gazeteciler arasında dolaşarak nasıl yardımcı oluyordur, onu da siz düşünün) Neyse, ben de heveslendim bilgilendirme toplantısı için. Kalktım gittim. Beni durdurdu. Bana "Siz giremezsiniz, diplomasi muhabirlerini almıyoruz. Sadece akredite başbakanlık muhabirleri giriyor bu toplantılara. Hem ortalıkta diplomatik bir olay da yok" dedi. Hacı Bey, beni kapıdan kibarca çevirdi. Akreditasyon konusunda tabii ki bir uygulaması olabilir başbakanlığın ama bir kurumun başbakanlığa akredite muhabiri tatile çıkmışsa, o kurumdan başkası 'akreditasyon kartı yok' diye başbakanlığı izleyemeyecek mi, içerdeki 'derin kulislerden' bilgi toplayamayacak mı? Sözcülüğü bıraktıktan sonra onlarca kez televizyona çıkıp bu konuda kamuoyunu bilgilendirdiği için Akif Beki'nin görüntüleri, sesleri, açıklamaları geldi gözümün önüne: "Akreditasyon kartı olmayan giremez. Giremez, giremez, giremez." Yani, bahçeye girebilirsin, ofisi kullanabilirsin ama Başbakanlık yazısının arkasındaki ana binada işin olmaz.
Oooof, ooof....Kırk yıllık karizmam fena çizildi. Çok tanınmış bir gazetecisin ama Akif Beki kuralları senin için de geçerli Hilal Hanım. Akif Beki'nin "Amerika'dan, modern ülkelerden ithal ettik" dediği bu kuralların ne kadar ithal olup olmadığını sonra yazacağım. Çünkü, benim şu an önümdeki bilgisayarla internete girip 'etik notlarım'ın ayrıntılarına ulaşmam imkansız görünüyor. Ama özeti şu ki: Burdaki kurallar yani T.C. Başbakanlık binasındaki kurallar Akif Beki tarafından yazılmış. Kendine özgü, orjinal.
N'apalım? N'apalım'ı yok. Bana şimdilik Milliyet gazetesinin en beyefendi muhabiri Murat Pazarbaşı'nın aldığı kola aromalı lolipop'umu yalamak kalıyor. Sonrasında ne yapacağımı biliyorum.
Haaaa...Bir not daha: Başbakanlık kafeteryasından ayvalık tostu ve diet kola ikilisini öğle yemeği için hiç de fena bulmadım. Özellikle de bizim gazetenin yemekhanesinde zaman zaman çıkan yağ oranı yüzde yüz olan arnavut ciğeri, köfte, pilav ve salata derlemesiyle karşılaştırıncaaaa...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Öne Çıkan Yayın
Aradığınız sakinliğin adresini veriyorum : Göynük
Kaçıp, gitme dürtüsünün içimizi günde milyon kez yokladığı, dahası içimizi zonklattığı dönemler bunlar. Hep bir mayhoşluk, hep bir serse...
-
Kız çocukları babalarından bahsederken sanki bir film kahramanından sözederler. O kahraman hırçın, korkunç, garip olabilir çoğu zama...
-
Türkiye’nin zencileri ve beyazları olmadı hiç. Kimse kimseye “senin rengin siyah” diye öfke beslemedi. Tüm çocuklar kardeşçe futbol oynadı s...
-
Simitçiye de sordum: Sen hangi sesi duyunca mutlu oluyorsun? “Her türlü günaydın bana hayat veriyor” dedi, kocaman gülümsedim. Onun sokağı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder